ÂŞIK SÜRURİ

([?]-1878 [?]) Halk şairi

Süruri, Silleli Kurt Mehmedoğulları sülalesinden Osman’ın oğludur. Sille’nin, eski adı Kârhane, yeni adı Subaşı olan mahallesinde doğdu. Doğum yılı belli değildir. Ancak 1240/1824’te doğan bir çocuğa söylediği şiirden doğum yılını tahmin etmek mümkündür (Erdoğan, 1937, 651). Asıl adı Osman’dır. Bekir, Mustafa ve Musa adlı kardeşlerinden ilki Zehrî (Âşık Zehrî*) mahlasıyla şiirler söylemiş; Mustafa’nın oğlu Ahmet de Nigârî (Âşık Nigârî*) mahlasını kullanmıştır (Özsoy, 1999, 74).

Genç yaşında saz çalıp şiir söylemeye başladı. Aruzla başladığı şiir hayatını hece ile sürdürdü. Hece ile söylediği şiirlerinin namı İstanbul’a kadar ulaştı. Bunun sonucu olarak İstanbul’a çağrılarak sarayda, sultanın huzurunda şiirler okudu.

Sille’deyken âşık olduğu; uğruna şiirler, destanlar yazdığı Leyla’sını hiç unutamadı. Hatta bazı kaynaklar Sille’den ayrılıp İstanbul’a gitmesinin bir sebebini de âşık olduğu Leyla’yı babasının ona vermemesine bağlarlar. Surûrî, onsuz geçen İstanbul hayatını şiirlerinde “şehr-i zindanda geçen günler” olarak ifade etmiştir.

Surûrî’nin gezdiği yerler arasında Kayseri’nin Develi ilçesi de vardır. Orada, yüzyılın ünlü âşığı Seyranî ile tanışıp dost oldu. Tespit edilemeyen bir tarihte Sille’ye döndükten sonra da Seyranî’yi memleketine davet ederek onunla tekrar görüştü.

Süruri’nin ölüm yeri ve yılı da bilinmemektedir. Ölüm tarihi olarak ileri sürülen 1272/1855 yılı bazı araştırıcılar tarafından kabul görmemektedir. Orta yaşlarda, İstanbul’da kendisini kıskanan âşıklarca zehirlenerek öldürüldüğü de belgelerden yoksundur. Ancak mısralarında 93 tarihinden (1878), Halit Paşa’dan bahsettiğine bakılırsa, ölüm tarihi 1878’den sonradır (Özsoy, 1999, 77).

Aruz ve heceyi birlikte kullanan Surûrî, heceli ürünlerinde daha başarılıdır. Ancak, koşma, destan gibi heceli ürünlerin yanında aruzun bazı türlerinde de başarılı örnekler vermiştir. Özellikle kalenderîleri böyle şiirlerindendir. Akça’nın verdiği örnekler arasında “Silsile-i müselsel”, “bî-nukûd (noktasız)” adı verilenler az görülen türlerdir.

Uğur (M. Ferit) ile Dalboy (M. Zeki) arasında, Süruri konusunda, Yeni Fikir* dergisinin sayfalarında birkaç sayı süren bilimsel bir tartışma, araştırıcıların konuya verdikleri önemin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Kaynaklar onun H 1250 tarihli bir divanından (Akça, 1940, 4; Kişmir, 1962, 2) ve Leyla için söylediği yüz otuz beyitli bir destanından söz eder (Erdoğan, 1937, 651).

SAİM SAKAOĞLU

BİBLİYOGRAFYA

  • Erdoğan A., 1937a; Ergun, 1933; Özsoy B. S., 1999; Akça, 1940, 3-73; Özönder, 1998, 259-267; [Ergun]-[Uğur], 1926, 44-47; [Ergun]-[Uğur], 2002 176-181; Özsoy, 1986; Sakaoğlu, 1989c.