ABDÜLVAHİT ÇELEBİ

Konya Mevlâna Dergâhı postnişini. (1275/1859-1325/1907)

Konya’da doğdu. Babası Mevlâna Dergâhı’nın önemli postnişinlerinden Mehmet Sait Hemdem Çelebi (ö. 1276/1858)’dir. Kardeşi Mustafa Saffet Çelebi’nin 1305/1887 yılında vefatı üzerine onun yerine posta geçti. Abdülvahit Çelebi, bu dergâhın yirmi dokuzuncu postnişini ve bu dergâhta posta geçen Mehmet Sait Hemdem Çelebi* oğullarının sonuncusudur.

Kaynaklarda yardımsever, cömert bir yapıya sahip olmasının yanı sıra daha çok Alevî/ Bektaşî meşrebi ön plana çıkartılarak zikredilmiştir. Postnişinlik dönemi II. Abdülhamit dönemine rastlar. Mevlevi kaynaklarda Abdülvahit Çelebi’nin Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Selahaddin Dede’nin yetiştirdiği Mevlevilerden olduğu kaydı mevcuttur. Bazı kaynaklarda ise Abdülvahit Çelebi’nin İzmirli Ruhi Baba (ö. 1316/1898)’dan nasip aldığı, babalık ve halifelik icazetnamesinin ise, İstanbul Merdivenköy’de bulunan Bektaşi Dergâhı postnişini Mehmet Ali Hilmi Dedebaba (ö. 1325/1907) tarafından Konya’ya, daha sonra aynı Bektaşi dergâhında şeyh olan Hacı Ahmet Baba vasıtasıyla gönderildiği kaydedilir.

Abdülvahit Çelebi, kalender meşrep, iyi kalpli ve cömertliliği ile ün salmış, halk nazarında çok sevilen bir şeyhti. Konya halkından her ihtiyaç sahibinin kendisine başvurduğu, fukaraları görüp gözeten, her ay gizlice tanıdığı yoksulları dolaşıp onlara yardımda bulunan biriydi. Bu sebeple halkla iç içe olması, hükümetle sorunu olan birçok kimsenin Çelebi’nin nüfuzuna güvenerek ona başvurması, Konya’ya gelen birçok valinin kıskançlığına sebep olduğundan birtakım ithamlarla sık sık saraya jurnallendi.

II. Abdülhamit döneminin son on bir yılında postnişin olan Abdülvahit Çelebi’nin zaman zaman sultanın aleyhinde konuşması, onun Yıldız Sarayı’na karşılık Konya Meram bağlarında “Yıldız Köşkü” adıyla süslü bir köşk yaptırması, şehir içinde saray faytonlarına benzer faytonlarla gezmesi ve her hâliyle padişahı kuşkulandırır davranışlarda bulunması, Çelebi’nin saray tarafından sürekli takibat altında tutulmasına sebep oldu.

Abdülvahit Çelebi’nin Bektaşiliğe de intisap etmesi ve Bektaşilikten hilafet alması, ona tabi olan dedelerin birçoğunun Bektaşiliğe intisaplı olması, Mevlâna Dergâhı’na Bektaşi babalarının gelip gitmesi, çelebinin Hacı Bektaş Tekkesi’yle mektuplaşması, Bektaşilikle Mevleviliğin kaynaşıp büyük bir kuvvet teşkil edecek mahiyet alması vehmi, jurnalcilere sermaye hazırladığından saray, bu hâlden fevkalade rahatsız oldu.

Abdülvahit Çelebi’ye yapılan baskılar çok ileriye gittiğinden, görevinden istifa ederek saraya bir telgraf çektiği ve “Bütün Mevlevîlerle birlikte ferman buyrulacak yere göç etmeye hazırız” dediği nakledilir. Gelişen olaylardan son derece de müteessir olan Abdülvahit Çelebi: “Biz Mevlevîlerin Osmanlı Devleti’ne ve hanedana sadakat ve bağlılığımız çok eskidir. Bu husus tarihe mal olmuş bir sadakattir. Bilmem neden bağlılığımız bu şekilde yansıtılıyor?” diye serzenişte de bulundu.

Yirmi yıl kadar Mevlâna Dergâhı’nda vazife yapan Abdülvahit Çelebi, 18 Şaban 1325/26 Eylül 1907 Perşembe günü vefat edince yerine oğlu Abdülhalim Çelebi II* (ö. 1925) geçti.

Ahmet Remzi Dede*, Abdülvahit Çelebi ile ilgili Tarihçe-i Aktab isimli eserinde şu mısraları söylemiştir:

 

Cihâna Vâhid ibni Hemdem

Bin iki yüz yetmiş beşte bil hem

Makamında yirmi yıl kaldı müdâvim

Bin üç (yüz) yirmi beşte oldu âzim

Abdülvahit Çelebi (Ş. Uzluk)

SEZAİ KÜÇÜK

BİBLİYOGRAFYA

  • Defter-i Dervişân II/100; Sefine-i Evliyâ, I/401; [Akyürek], 1915, 13; Mehmed Ziya, (1913), 190, 228; Elgin, 1946, 7; Uğur, 1940, 1746; Gölpınarlı, 1983, 153, 177, 236, 239; Önder, Son Çelebiler, 3607-3610; Önder, 1992, 66, 67, 69; Tahsin Paşa, 1931, 67; Küçük, 2007, 71-72, 363-368.