Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin soyundan gelen ve kırk dokuz sene Mevlâna Dergâhı’nda postnişinlik yapan Cemaleddin Çelebi (ö. 1509)’nin oğlu olan Abid Çelebi, Konya’da doğdu. İyi bir medrese eğitimi aldıktan sonra kadı oldu. İstanbul kadısı iken emekliye ayrılarak kendisini tasavvufa verdi. O, klasik anlamda bir Mevlevi değildi. Eşi Sitti Hatun, Fatih’in ünlü veziri Sinan Paşa’nın kızı idi. İkisi birlikte, XV. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’a gelip, bir süre orada kalan Nakşibendî şeyhi Molla İlâhî (ö. 1491)’ye intisap ettiler. Bununla birlikte Abid Çelebi, Mevleviliği terk etmedi. Onun için Mevlevilik, ikinci bir tarikat oluyordu.
Abid Çelebi’nin Nakşibendî tarikatına girmesine sebep, o dönemde Osmanlı ülkesinde Şeyh Safiyüddin-i Erdebilî tarafından kurulan ve günümüzde Alevîlik olarak bilinen Safevî tarikatının Anadolu’da hızla yayılmaya başlamasıdır. XV. yüzyılın ikinci yarısında birçok tarikat, “ehl-i beyt” sevgisi esasına dayanan Safeviliğe sempati duymaya başladı. Oysa Safevî ailesi, bu yolla Azerbaycan’da devlet kurmak istiyor, “ehl-i beyt” sevgisini amaçlarına ulaşmak için kullanıyordu. Bu durum, Osmanlı toprak bütünlüğünü de tehdit ediyordu. Devletin karşı karşıya kaldığı bu tehlike karşısında bazı Osmanlı aydınları, birtakım önlemler alma yönüne gitti. Bunlardan biri de Abid Çelebidir. XV. yüzyılın sonlarında bir grup Mevlevi’nin Safevîlikten etkilenerek bu tarikatın şeyhi Şah İsmail’e sempati duymaya başladığı bilinmektedir. Daha Mevlâna’dan itibaren Sünnî çizgiden sapmayan Mevlevilikteki bu son durum karşısında Abid Çelebi harekete geçti. XV. yüzyılın sonlarına doğru Nakşibendîlikten birtakım kurallar alarak Mevleviliği Sünnî Nakşibendîliğin etkisi altına soktu. Bu sebeple o, İstanbul’da o zamana kadar görülmemiş bir yol izleyip, Fatih semtinde yaptırdığı tekkeyi hem Mevlevilerin hem de Nakşibendîlerin ayin yaptığı bir mekân haline getirdi. Böylelikle Nakşibendî tarikatı adap ve erkânı, Abid Çelebi’den sonra Mevleviliğe girmiş oldu.
Osmanlı Devleti sınırları içinde Safevî tarikatı propagandacılarının faaliyetlerini çok yakından takip eden ve bunlara karşı sert önlemler alan ilk padişah, II. Bayezit (1481-1512)’tir. Padişah, kendisi gibi düşünen Abid Çelebi’yi Mevlevilikte yaptığı bu yeni düzenlemeden dolayı takdir etmiş; onu kendisine şeyh edindiğinden başka Konya’da Mevlâna Dergâhı’nı onartmış ve nakışlarını yeniletmiş, sandukaların üzerini kıymetli kumaşlarla örttürmüştür.
1496’da İstanbul’da vefat eden Abid Çelebi’nin kabri Fatih Camii yakınındaki kendi hayratı olan mescit ve tekkenin haziresindedir. Âlim, fazilet sahibi, hayırsever bir mutasavvıf olan Çelebi, İstanbul Fatih’te bir mescit ve tekke ile fakir ve kimsesizlerin kalmaları için odalar yaptırmış; ayrıca Konya Mevlâna Dergâhı’na zengin vakıflar tahsis etmiştir.