Bostan Çelebi, Konya Mevlâna Dergâhı postnişinlerinden Abdülhalim Çelebi’nin oğludur. 1090/1679’da vefat eden babasının yerine on dokuzuncu halife olarak geçti. “Kara Bostan” diye anılan ve ilim, irfan sahibi bir zat olan Bostan Çelebi, halifeliğinden önce Dergâh’ın vakıf işleriyle ilgileniyordu. Bu yüzden olsa gerek, postnişinlik yılları pek de rahat geçmemiştir. Aleyhindeki şikâyetler yüzünden hükümetle yıldızı bir türlü barışmaz. Hatta bir ara Kıbrıs’a sürülerek yerine amcası Celal Çelebi getirildiyse de on sekiz gün sonra o da azledilerek post’a kendi oğlu Sadreddin Çelebi oturtuldu. Bostan Çelebi de kırk gün sonra affedilip tekrar makamına döndü.
Daha önceleri yasaklanan (1077/1666) semaa izin verilmesi, depremde hasar gören “yeşil kubbe”nin onarılması Bostan Çelebi döneminin olumlu gelişmelerindendir.
Kaynaklarda verilen bilgilerden Bostan Çelebi’nin şiirle pek ilgisi olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Konya kadısı Lahûmî Ali’nin bir vakıf arazisi ile ilgili şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma neticesinde Köprülüzade Mustafa Paşa (ö. 1102/1691) ve Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin (ö. 1110/1698) kararlarıyla suçsuz bulunması üzerine Bostan Çelebi’nin secdeye kapanarak şu Farsça beyti söylediği rivayet edilir:
Tu bâ-hudâ-yı hod endâz-kâr u dil-hoş dâr
Ki rahm eger ne-koned müdde‘î hudâ be-koned
[Sen işini efendine havale et ve gönlünü hoş tut. Kadı sana merhamet etmezse de efendin eder.]
Hac dönüşü Sultan Veled ve Karatay medreselerinin kendilerinden alınıp başkalarına verildiğini duyduğunda yine Farsça bir beyit söylemiştir:
Mâ sûfiyân-ı râhîm în suffe cây-ı mâ bes
Ez-medrese ne-bâşed künc-i ferâgatîm pes
[Biz yol eri sufileriyiz, bu hücre (makam olarak) bize yeter. Feragat köşemizin medrese ile bir ilgisi yoktur.]
Kara Bostan Çelebi 1117/1705 yılında vefat edince, postnişinliğe yirminci halife olarak oğlu Sadreddin Çelebi (ö. 1124/1712) geçmiştir.