Farsça bir kelime olan “agâh”, “manen uyanık; olacakları önceden sezen, bilen kişi” anlamına gelir. “Agâh olmak” da “uyanmak, kendine gelmek; bilgilenmek” gibi anlamlara gelir.
Agâh olmak; tasavvuf erbabınca, bilhassa Mevlevi tarikatı mensuplarınca kullanılan bir tabirdir. Bu, Mevleviliğin, bir iş yaparken yahut birisine hitap ederken nezaket ve zarafete verdiği büyük önem ve değerden kaynaklanır. Derviş, ömür boyu her anında ve her hâlinde Allah’ıyla irtibatlı olan, Rabbinden gafil olmayan, idrak sahibi insandır. Yıllarca aldığı telkin, eğitim ve öğrenim sayesinde başardığı sınavlar sonucunda şuuraltına yerleşen bu idrak sebebiyle, her an ve her durumda, Allah’ı tezekkür ve tefekkür eder. Onun uykusu bile farklıdır; gözü uyur ama kalbi uyumaz. Bu şuur ve idrake sahip bir dervişi, uykudan uyandırmak için ona: “Kalk, uyan” şeklinde uyarmak, dervişlik duygu, düşünce ve hassasiyetine yakışmayan bir ifadedir. Onun için bu sıradan hitaplar yerine: “Agâh ol erenler” ifadesi tercih edilmiştir.
Nitekim Mevlevihanelerin mutfak görevlilerinden iç meydancı, teheccüt vaktinde ve sabah ezanından önce, derviş hücrelerini sırasıyla ziyaret edip, kapılarını hafifçe tıklayarak onları namaza davet ederken, yine yumuşak bir sesle: “Agâh ol dedem” diyerek seslenmesi, bu ulu yolun edep ve âdetindendir. Uyuyanı uyandırırken ürkütmemek için yavaşça yatağının başucuna varılır, yastığına el ucuyla hafifçe vurulur ve yine hafif bir sesle: “Agâh ol erenler” diyerek uyarılıp geçilir.