II. TARİHİ
İlk Çağda Cihanbeyli
Cihanbeyli ilçesinin üzerinde kurulduğu platonun adı antik dönemde Axylon Ovası olarak bilinmekteydi. Galatia, Lykaonia ile Frigya bölgeleri ile çevrili olan bu alan MS IV. yüzyıldan itibaren, Bizans Döneminde Phrygia’dan ayrılan bazı kentlerle kurulan Galatia Salutaris vilayeti içinde görülür. Galatya ile Lykaonia sınırı Glauama (İnsuyu) ile Petinessos (Piribeyli) idi.
Cihanbeyli çevresi bugün olduğu gibi, kuzey-güney ulaşımında önemli bir yere sahipti. Galatya’nın merkezi Ankara ve çevresini Lykaonia’ya bağlayan yollar üzerinde bulunmaktaydı. Hatip Yaylası, Bahadırlı Yaylası, Kuru Yolu, Aktoprak, Karaçayır 1-2-3, Eski Köy, Öz, Karının Pınarı denilen yüzey yerleşmelerinde Roma-Bizans kültürleri tespit edilmiştir. Orta Anadolu’nun merkezinde stratejik bir konuma sahip olan Cihanbeyli ve çevresi ulaşım yollarının kesiştiği bir bölgede olmasının yanı sıra insanların Neolitik Çağdan itibaren (MÖ VII. binler) kullandığını bildiğimiz tuz kaynaklarına sahip olması bakımından en erken tarihlerden itibaren uygarlık merkezlerinin dikkatini çekmiştir.
Antik kaynaklarda “Tatta” olarak adından söz edilen Tuz Gölü ve Cihanbeyli çevresinde Neolitik Dönemden itibaren yerleşmeler görülür. Cihanbeyli-Yapalı köyündeki Ilıca Tepesi’nde görülen Neolitik Çağ yerleşimi bu dönemi yansıtan bir yerleşme yeridir.
Henüz Anadolu’da yazılı belgelerin olmadığı dönemlerde, MÖ III. bin yıla ait Mezopotamya yazılı belgeleri, dolaylı olarak buradaki tuz kaynaklarının önemini yansıtmaktadır. Mesela Akkad Kralı Sargon’a MÖ 2350 yıllarında yazılan bir mektupta Puruşhanda’ya tuz ticaretine giden ve orada mahsur kalan tüccarlar kraldan yardım istemektedirler. Puruşhanda’nın, Konya-Karahöyük mü yoksa Aksaray-Acemhöyük mü olduğu konusunda farklı görüşler olmasına karşın, bu durum, Mezopotamyalı tüccarların bölgeye tuz ticaretine gelmiş olması gerçeğini örtmez. Daha sonraki dönemlerde bir Anadolu devleti olan Hititlerin de bölgeden tuz sağladığı bilinmektedir.
Diğer taraftan Hititler için bölge, Batı Anadolu’da güçlü bir federasyon olan Arzawa Devleti’ne karşı yaptıkları seferler üzerinde bulunan bir bölge idi. Hititler zamanında Cihanbeyli çevresi Zallara (Zalaraiaş) olarak bilinmekteydi. Zallara’nın kuzeyi Kulu kesimi Harziuna, güneyi Konya kesimi Lukkoniwia ve batı kesimi ise Ilgın-Akşehir çevresi Pitaşşa olarak isimlendirilmişlerdi.
Cihanbeyli çevresinde Hitit Dönemine ait Gemecik köyündeki Kültü, Damlakuyu Corca Höyük, Sağlık köyünde Mişko, İnsuyu’nda Emir Ören, Karatepe köyü Karatepe yerleşmeleri görülmektedir. Bu yerleşimlerden Kültü’de sadece Hitit imparatorluk çanak çömlek buluntuları tespit edilmiştir.
İnsuyu Cevdetbey Yaylası Emirören Höyüğü’nün yanında Japon bilim adamı S. Omuro tarafından tespit edilen Geç Hitit Orthostatı’nın (sitel) yüksekliği 80 cm, genişliği 75 cm kalınlığı 40 cm’dir. Şimdi Konya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bu bazalt orthostattaki kabartmada oturan tanrının huzurunda ayakta duran uzun elbiseli insanın sağ elinde belli olmayan (silinmiş) bir nesne tutmaktadır.
Bilindiği gibi Hitit Devleti MÖ 1200 yıllarında Avrupa’dan gelen “Ege Göçleri” adı verilen göçlerin sonucunda yıkılmıştı. Özellikle Orta Anadolu’da 400 yıllık bir sükûttan sonra bazı krallıkların kurulmaya başladığını Mezopotamya yazılı kaynaklarından öğrenmekteyiz. Anadolu’nun Ereğli yakınındaki İvriz’de Tuana Kralı Warpalawaş, Karaman Karadağ ve Kızıldağ’da Hartapuş gibi krallıklara ait kabartmalar görülmektedir. Orta Anadolu’nun doğusunda yaygın olan bu türden kabartmalara, bölgenin batı kesiminde ancak Afyon’da karşılaşılabilmişti. Ancak Emirören’deki bu Geç Hitit kabartması bölgede önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Cihanbeyli’nin Corca, Karatepe, Mişko ve Kulu’nun Gire Gord höyüklerinde Demir Çağına tarihlenen çanak çömlek buluntuları bu dönemde bölgedeki iskânın izleridir. Bölgede Geç Hitit yerleşimlerini Frig yerleşmeleri izlemiştir. Corca, Mişko ve Gire Gord yerleşimlerinde bu döneme ait boyama bezekli çanak çömlek parçaları tespit edilirken, Karatepe’de Luvi Keramiği olarak adlandırdığımız, orta güneyinde Toroslara kadar yaygın olarak görülen ve doğuda Kızılırmak ile Batıda Ege’ye kadar uzanan havalide görülen bir keramik türü olan gri açık kül renkli metalik çanak çömlek türleri dikkati çekmektedir.
Sözünü ettiğimiz bu arkeolojik belgelerin yanında Asur kaynaklı yazılı belgeler bölgede Kral Mita’nın yönettiği Muşkilerden söz eder. Kuşkusuz bu batı Yunan kaynaklarında geçen Midas’tır. Asur kaynaklarından Midas’ın Silifke yakınlarındaki Harrua’ya kadar Akdeniz’e kadar indiğini biliyoruz. Frigya’nın merkez bölgesinde olan bu alan Roma Dönemine kadar bölge olarak Frigya bilinmiştir.
Frig Devleti’nin Kimmerler tarafından yıkılmasından sonra bölge Lidyalıların eline geçmiştir. Batı Anadolu’da başkenti Salihli yakınındaki Sart (Sardes) şehri olan Lidyalıların doğu sınırı Kızılırmak’a kadar uzanmaktaydı. Lidyalıların MÖ 546 yılında Perslerce yıkılması ile bölge uzunca bir süre Pers yönetiminde yer aldı. Ancak MÖ 330 yılında Büyük İskender’in Pers yönetimine son vermesiyle bölge Makedonyalıların eline geçti. Büyük İskender MÖ 323 yılında Babil’de ölünce, Makedonya’dan Hindistan’a kadar olan ülkesi generalleri arasında paylaşıldı. Bu bölge de bir süre bu generallerin kurduğu krallıklardan Selevkosların yönetiminde kaldı. Daha sonra ise Roma’nın müttefiki olarak Batı Anadolu’da bir süre yıldızı yükselen Bergama bölgeye sahip olmuştur. Ancak MÖ 133 yılında Bergama Kralı III. Attalos’un bir vasiyetle topraklarını Roma’ya bırakması ile bölge MÖ 129 yılında Batı Anadolu’da Roma’nın kurduğu Asya eyaletine (Provoncia Asia) bağlandı.
MÖ 31 yılında ise Antanius’a karşı Octavianius’un yanında yer almasından dolayı Ankara merkezli Galatya Kralı Amyntas’a bırakıldı. Ancak onun da MÖ 27 yılında Toroslarda Homonad prensesi tarafından öldürülmesi sonucunda bölgede Roma Gagayla eyaletini kurdu. Roma Döneminde eyalet içinde yer alan bölgenin daha sonra Bizans Döneminde Heraklius tarafından MS 620’de kurulan Anatolikan (Anadolu) theması içinde yer aldı.
Roma ve Bizans Dönemi
Roma-Bizans Döneminde bölgenin ulaşım yolları üzerinde olması özelliğinden dolayı İstanbul-Antakya-Kudüs arasındaki haç yolları üzerinde olduğu görülür. Ancak bölgedeki içme suyu sıkıntısından dolayı bölgeden geçen yollar bazı dönemler önemini kaybetmektedir. Bu yüzden büyük askerî birlikler, çoğu kez ya Tuz Gölü’nün kuzeyden Aksaray istikametini ya da çok daha güneyden Torosların kuzey eteklerindeki çayların beslediği Akşehir-Lâdik-Altınekin-Aksaray; Akşehir-Konya ya da Karaman-Bozkır-Beyşehir-Isparta hattını tercih etmişlerdir.
Cihanbeyli ve çevresi bu sebeple, genellikle batı-doğu ulaşımından Anadolu’nun kuzey-güney bağlantısını sağlamıştır. Ankara-Konya yol bağlantısında günümüzde de bu rolünü canlı bir şekilde görmekteyiz.