EŞREFOĞLU SEYFEDDİN SÜLEYMAN BEY CAMİİ

Beylikler Dönemi eseri.

Beyşehir’in “İçerişehir” adı verilen ve sur içinde kalan eski yerleşim yerinde yer alan cami, Beyşehir Gölü’nün iki yüz metre kadar kuzeyindedir. Bedesten, hamam, medrese, sebil, iki türbe –muhtemelen- kütüphaneden oluşan ve külliyenin en görkemli yapısını teşkil eden cami Seyfeddin Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Aynı zamanda beyliğin kurucusu ve devlete adını veren Eşref Bey’in oğlu olan Emir Süleyman, taç kapıya külliyenin 696 (1296) tarihli vakfiye özetini kazdırmış, harime açılan çinili iç kapıya da inşa tarihini yazdırmıştır. Kitabelerdeki bu rakamlar caminin 1296-1299 yılları arasında yapıldığını ortaya koymakta, mükemmelliğe ulaşan ahşap işçiliğinin de İsa Usta’nın elinden çıktığı anlaşılmaktadır.

Kuzey-güney doğrultusunda uzanan caminin kuzey ve doğu duvarları dik kesişmeyip köşenin kesilip bir kenar daha ilave edilmesiyle beş kenarlı olarak düzenlenmiştir. Bunun sebebi kesin olarak bilinmediği için çeşitli faraziyeler üzerinde durulmuş ve genellikle de daha önce buradan geçen bir ana yoldan dolayı binanın çarpık yapıldığı varsayılmıştır. Taç kapıya kadar 13,50 metre devam eden çarpık duvar girişin sağındaki minareden sonra batıya doğru düzgün bir şekilde kırılarak toplam 24,20 metrelik uzunluk oluşturmaktadır. Güney cephesi 31,80 metre, batı cephesi ise 46,55 metre uzunluğa ulaşan dış ölçüleriyle Anadolu’daki ahşap direkli ve tavanlı camilerin (orijinalliğini büyük ölçüde koruyabilen) en büyük ve zengin örneğini teşkil etmektedir. Eskiden üstü düz toprak damla örtülüyken sonraki tamirlerde çinko kaplı kırma çatı hâline getirilmiştir. Çarpık cephe muntazam kesme taşla kaplanmış, diğer duvarlar moloz taşla örülmüştür. Duvar içine atılan ahşap hatıllar gayrimuntazam taş örgüyü tesviye edip birbirine bağlamakta, pencerelerin zayıflattığı yüksek duvarların mukavemetine ve üstteki yükün zemine aktarılmasına katkı sağlamaktadır. Doğu cepheye bitişik türbesi, mihrap önündeki kubbenin dış külahı, aydınlık penceresi, güney-batı köşede cami duvarlarından daha yüksek tutulan bey mahfili, minaresi, ilk-son cemaat yeri uygulaması, taç ve tali kapılarıyla dikkati çeken cami XIX. yüzyıl sonlarından itibaren çeşitli onarımlar görmüş, 1962 ve 1965’te üst örtüsü yenilenmiş, 1996 yılında harimin zemini açılarak demir ve beton kirişlerle takviye edilmiştir. 2005-2006 yıllarındaki son tamiratta çinileri temizlenip dökülenlerin yerine alçı dolgu yapılarak üzerleri eski desenlerine uygun şekilde renklendirilmiş, ancak -ne yazık ki- camiyi benzersiz kılan kalem işi süslemeleri çok kötü ve gelişi güzel boyanarak motiflerin renk, desen özelliği büyük oranda kaybolmuş, bazı teknikler de kazınarak yok edilmiştir.

Caminin ikisi doğu ve batıya, diğeri kuzeybatıdaki çarpık cepheye açılan üç girişi bulunmaktadır. Yanlardaki küçük ve sade tutulan tali kapılara karşılık ön cephedeki taç kapı yedi metre genişliği, on metreyi aşan yüksekliği ve öne doğru taşıntılı kütlesiyle anıtsal bir görünüş ortaya koymaktadır. Köşe sütunceleri, yan mihrabiyeleri, mukarnas dolgulu zengin kavsarasını kuşatan dilimli kemeri ve bitkisel bezemeli süsleme bordürleriyle öne çıkmış, kemerin üstündeki kitabesi ve H 696 (M 1296) tarihi ise âdeta vakfiyesinin bir özetini oluşturmuştur. Yerinde sağlam kalabilen orijinal kapı kanatlarının binisinde “âmel-i İsâ” isminin yer alması ve aynı ismin minberde de tekrarlanması yapının ahşap ustasının bu şahıs olduğuna işaret etmektedir.

Taç kapıdan sonra gelen beş metre genişliğinde enine koridor şeklindeki ön mekân soldan kadınlar mahfiline, sağdan minare kapısına, önden de sivri kemerli ve çini bezemeli bir giriş ile harime geçit vermektedir. (Bu ön mekânın -Selçuklu mescitlerinin dışında- ulu camilerdeki son cemaat mahallinin ilk uygulaması olduğunu söylemek mümkündür.) Mozaik çinili girişin kitabesinde: “Bu mübarek mescidi din ve devletin kılıcı hayırlı emir Eşrefoğlu Süleyman 699 yılında yaptırdı.” ibaresindeki tarihin taç kapıdaki cami vakfiyesinin tanzim ve tescilinden üç sene sonrasına rastlaması eserin üç yıl içinde tamamlandığını göstermektedir. Taç kapının sağındaki çokgen gövdeli ve tek şerefeli minarenin kaidesindeki sebili Sahip Ata Camii’nin sebilleriyle benzeşmektedir.

Harim, mihrap duvarına dik olarak yerleştirilen altı destek sırası ile yedi sahına ayrılmış, orta sahın yanlardan daha geniş ve yüksek tutulmuştur. Taş kaidelere oturan silindirik ve çokgen gövdeli ahşap sütunların başlıkları mukarnaslıdır. Ana kirişlerin yüzeyleri, tali kirişlerin uçları, konsolların alt ve yan yüzleri ile araları, başlık mukarnaslarının içleri geometrik ve bitkisel motiflerle tezyin edilerek renkli boyalarla nakışlanmıştır. Özellikle orta sahın çok zengindir. İçerisi âdeta bir sütun ormanını andıran caminin tavan ortasına bir aydınlık feneri ile zeminine “karlık” tabir edilen bir su tesisi açılmıştır.

Mihrap, döneminin zengin mozaik çinileri ile kaplanmıştır. 4,60x6,10 metre ölçüsündeki dikdörtgen cephesine işlenen geometrik, bitkisel ve yazılı bordürlerde firuze, lacivert ve mor esas renkleri teşkil etmektedir. Yarım metre kadar taşıntı yapan cephesine 2,00 metre genişlik ve 1,45 metre derinlikte dikdörtgen bir niş açılmış, kavsarası mozaik tekniğindeki zengin mukarnas sıralarıyla doldurulmuştur. Mihrabın önündeki sırlı tuğla ve çinilerle dekore edilmiş olan kubbe güneyde duvara, diğer yönlerde ise kuzeydeki yıldız planlı serbest ayakların taşıdığı sivri kemerlere oturmaktadır. Köşelerdeki yelpaze üçgen geçişleri, eteğindeki mozaik yazı kuşağı, yüzeyini bezeyen zengin geometrik kompozisyonu ile dikkati çekmekte, tepede de “Muhammed” ve dört halifenin isimlerinin yer aldığı kûfi yazılı bir rozet ile tamamlanmaktadır.

Minber, mihrabın hemen sağına bitişik olup ceviz ağacından işlenmiş klasik orta boy minberlerdendir. Kündekari tekniği ile yapılmış, ayrıca yıldız ve geometrik parçalara kakma ve eğri kesim tekniği uygulanmıştır. Dilimlenmiş kemerli girişi, yerinde kalabilen çift kanatlı kapısı, köşeliklere ustalıkla gizlenmiş sanatkâr adı (âmele İsâ), üstteki aynalıkta “Allah”, “Muhammed” ve dört halifenin isminin kabartıldığı makili yazı örneği ve kitabeleriyle ayrı bir öneme haizdir.

Bey mahfili harimin güneybatı köşesindedir. Önde iki ahşap sütunun taşıdığı bir ana kirişe, arkada tali kirişlerle duvara oturan fevkani mahfile harimin batı kapısının yanından yükselen duvara bitişik bir merdivenle çıkılmaktadır. Burada da bütün ahşap yüzeylerle, kiriş uçlarındaki lambrikenler bitkisel motiflerle tezyin edilmiş, ancak kemerlerde kumaş-bez üzerine yeni bir teknik olarak ilk defa uygulanan kalem işi süslemeler restorasyonda kazınarak yok edilmiştir.

Kadınlar mahfili diye adlandırılan kuzeydeki bölüm son cemaat yerinin üstünde yer almaktadır. Önündeki korkuluk düz ve geometrik geçmeli parmaklıklarla sınırlanmış, mahfili taşıyan kirişlerin uçları profilli konsollar hâlinde şekillendirilerek arka uçlarına bitkisel süslemeli lambriken çakılmıştır.

Müezzin mahfili karlıkla mihrap önü kubbesinin arasındadır. Ahşap desteklerin taşıdığı orta sahın genişliğindeki bir alana oturan mahfilin etrafı geçmeli parmaklıklarla çevrilmiş, taşıyıcı kirişlerin alt ve yan yüzleri bitkisel motiflerle renklendirilmiştir. Üzerindeki kitabede daha sonra (1571 yılında) Mustafa Bey tarafından yaptırıldığı yazılıdır.

Eşrefoğlu Camii taş, mermer, tuğla, alçı, çini ve ahşap malzemenin bir arada ve en iyi kullanıldığı bir yapıdır. Kaynağını Orta Asya’dan alan ve dünya mimarisine ilk defa Türkler tarafından kazandırılan ahşap direkli ve tavanlı camilerin Anadolu’daki en önemli temsilcisidir. Konya’daki Sahip Ata Camii’nden etkilenmiş, Beyşehir yöresindeki pek çok camiyi de etkileyerek geleneğin devamına vesile olmuştur.

Eşrefoğlu Seyfeddin Süleyman Bey Camii (Beyşehir) (F. Şimşek)
Eşrefoğlu Seyfeddin Süleyman Bey Camii

YAŞAR ERDEMİR

BİBLİYOGRAFYA

  • Süslü, 1934, 39-57; Kızıltan, 1958, 36-45; Erdemir, 1985, 24-35; Konyalı, Beyşehir Tarihi, 217-241; Çaycı, 2008, 24-56; Erdemir, 1999, 7-79; Akyurt, 1940, 91-129.