FAHREDDİN-İ IRAKİ

(610/1213-688/1289 [?]) Sadreddin Konevi’nin ünlü talebesi.

Bu gün İran toprağı olan Hemedan yakınlarında doğdu. Daha çok Iraki nisbesiyle bilinen Fahreddin, küçük yaşlarında kuvvetli hafızasıyla tanındı. İyi bir öğrenim görerek on yedi yaşında Hemedan’daki Şehristan Medresesinde ders vermeye başladı. Ders verdiği sırada içeriye girip gazel okuyarak sema etmeye başlayan Kalenderî dervişlere kapılıp onlarla beraber 627/1230’da Hindistan’a gitti. Yolda sakal, bıyık, kaş ve saçını tıraş ederek tam bir Kalenderî oldu. Multan’da, Şihabeddin-i Sühreverdî’nin halifesi Bahaeddin Zekeriya’ya mürit oldu. Yirmi beş yıl boyunca şeyhine hizmet eden ve kızıyla evlenen Fahreddin-i Iraki’nin Kebireddin isminde bir oğlu dünyaya geldi. Şeyh Bahaeddin Zekeriya 661/1262 veya 666/1267’de ölünce onun yerine geçti. Devamlı surette şiir okuması sebebiyle kendisini çekemeyenlerin padişaha şikâyetleri üzerine Multan’dan ayrılan Iraki, deniz yoluyla Hicaz’a giderek Hac farizasını yerine getirdi. Daha sonra Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti’nin başkenti konumundaki Konya’ya gelerek Sadreddin Konevi’nin hizmetine girip Fusûsu’l-hikem ve Fütûhâtü’l-Mekkiyye derslerine devam etti. Bu derslerden aldığı ilham ile tasavvuf tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Leme’ât’ı Konya’da kaleme aldı.

Fahreddin-i Iraki, Konya’da bulunduğu süre boyunca şöhretini yaymayı başardı ve başta Selçuklu Veziri Muineddin Pervane olmak üzere birçok kişi ona mürit oldu. Nitekim Muineddin Pervane, onu önce Kayseri’ye davet ederek orada birçok mürit edinmesini sağlamış, daha sonra onun için Tokat’ta bir hankâh yaptırarak oraya davet etmiştir. Bu daveti kabul eden Iraki, Tokat’a gidip adına yapılan hankâhın başına geçti. Aksarayi’nin Müsâmeretü’l-ahyâr isimli eserinde III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminin meşhur tarikat şeyhleri arasında Fahreddin-i Iraki’nin de adı geçmektedir. Molla Cami’nin Nefehâtü’l-üns isimli eserinde, Fahreddin-i Iraki’nin Anadolu’daki ikametinin Selçuklu Veziri Muineddin Pervane’nin 1277’de öldürülmesine kadar devam ettiği kaydedilmektedir. Moğollar tarafından öldürüleceğini anlayan Muineddin Pervane, Mısır Hükümdarı Baybars’ın elinde tutsak bulunan oğlu Mühezzebüddin Ali’nin kurtarılmasına harcanmak üzere Iraki’ye kıymetli mücevherlerle dolu bir çıkın teslim etmiştir.

Iraki, Muineddin Pervane’nin öldürülmesinden sonra Anadolu’da baş gösteren karışıklıkları düzeltmek amacıyla 677/1278’de Moğol hükümdarı tarafından Anadolu’ya gönderilen İlhanlı devlet adamı Şemseddin Cüveynî ile görüştü. O döndükten sonra da Moğol Şehzadesi Konkurtay’ın, Muineddin Pervane’nin ona verdiği kıymetli mücevherlerden haberdar olup almak istemesi üzerine Tokat’tan Sinop’a geçerek oradan da deniz yoluyla Mısır’a gitti. Bir süre orada kaldıktan sonra elindeki kıymetli mücevherleri Mısır hükümdarına vererek Pervane’nin oğlu Mühezzebüddin Ali’yi esirlikten kurtarıp, oradan Şam’a geçti. Hindistan’da bulunan oğlu Kebireddin, babasını görmek amacıyla Şam’a gelerek onun hizmetine girdi. 686 veya 688 (1287-1289) yılında Şam’da vefat eden Iraki, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin mezarının yanına defnedildi.

Menâkibu’l-ârifîn’de, Mevlâna Celaleddin-i Rumi ve Mevlevi çevreleriyle yakın dostluklar kuran Fahreddin-i Iraki’nin, zaman zaman Mevlâna’nın medresesindeki sema törenlerine de katıldığından, Mevlâna ile birlikte sema ettiklerinden, Fahreddin-i Iraki’nin Mevleviler arasında önemli bir şahıs olduğundan bahsedilmektedir.

Fahreddin-i Iraki’nin, kalender meşrep bir sufî olarak ömür geçirdiği de birçok eserde bildirilmektedir.

Eserleri:

1. Dîvân: 26 kaside, 305 gazel, 3 terkib-i bend, 4 terci’i bend, rubai, müselles ve kıt’alardan oluşan divanın bilinen en eski nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Nazif Paşa, Nu. 915) 729/1328 tarihli bu divan, Fahreddin-i Iraki’nin külliyatı içinde yer almaktadır. Fahreddin Iraki’nin külliyatı, Sa’îd-i Nefîsî ve Muhammed Dervîş tarafından Külliyât-ı Şeyh Fahruddîn İbrâhîm-i Hemedânî el-mütehallas be-‘Irâkî adıyla yayımlanmıştır (Tahran 1335/1956 ve 1362/1983).

2. Leme‘ât: Kısmen manzum parçalarla süslenen aşk, âşık ve maşuk kavramlarının sade, açık ve anlaşılır bir dille yorumlandığı eser, 28 bölümden (lem’a) oluşmaktadır. Leme‘ât’ın 731/1331 tarihli bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Şehid Ali Paşa, Nu. 2703). Hem yazma eser ihtiva eden kütüphanelerde onlarca nüshasının olması, hem de eserin birçok şerhi arasında en ünlüsü olan Molla Cami’nin yaptığı Eşi‘attü’l-Leme‘ât adlı şerhi ile bu şerhlerin şerhlerinin dahi bulunması, bu eserin tasavvuf çevrelerinde etkili olduğunu göstermektedir. Saffet Yetkin tarafından Parıltılar ismiyle Türkçeye çevrilerek 1948 yılında İstanbul’da yayımlanan eser, İran’da da Muhammed Hacevî tarafından neşredilmiştir (Tahran 1363/1984).

3. Uşşâk-nâme: Dehfasl ismiyle de bilinir. Aruzun hafif bahrinde yazılan bu mesnevi, Fahreddin-i Iraki’nin aşkla ilgili düşüncelerini yansıtır. Bu eser, Vezir Şemseddin-i Cüveynî’ye ithaf edilmiştir. İran’da yayımlanan külliyat içinde yer almaktadır.

4. Istılâhât-ı Sûfiyye: Tasavvuf erbabı arasında çok kullanılan aşkla ilgili 301 terimin açıklamasını içeren bir eserdir. Üç bölümden oluşan ve İran’da külliyat içerisinde yayımlanan eser, Nurettin Bayburtlugil tarafından Türkçeye çevrilerek 1985 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde yayımlanmıştır.

İBRAHİM KUNT

BİBLİYOGRAFYA

  • Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zünûn, 1982, II/1563-1564; Eflâkî, 2006, 332, 741-745; Bilgin, 1995, 84-86; Zebîhullâh-i Safâ, 1994, I/567-577; Aksarayî, Müsameretü’l-ahbar, 1943, 174-175; Nefahâtü’l-üns, 2008, 817-820; Uz, 2004b, 34-35; Ocak, 1999, 76-78; Devletşah Tezkiresi, 1977, II/268-271; Fahrüddîn-i Irâkî, 1948; İlhâme Miftâh-Vahhâb Velî, 1995, 96-98; Ahmed Eflâkî, 1976, 399-400, 594; Karatay, 1961, 887, 915; Sa‘îd-i Nefîsî, 1975, II/741.