GEVALE/KEVELE DAĞI VE KALESİ

Konya şehir merkezinin batısındaki ünlü dağ ve üzerindeki yerleşim.

Konya şehir merkezinden yaklaşık 10 km batıda yer alan, ikiz tepelerden (Büyük ve Küçük Kevele/Gevele) doğuda olanına yörede yaygın olarak Takkeli Dağ denilmektedir.

Takkeli Dağ tarih içinde birçok isimle anılmıştır. Bizans Dönemi kaynaklarında adından “Caballa (Kaballa)” olarak söz edilmektedir. Calder ve Bean, Anadolu’nun klasik dönemini gösteren haritalarında Caballa’nın, Konya’nın yaklaşık 8 mil batı-kuzey-batı istikametinde ve 5.300 fit’lik yükseklikte olduğunu belirtmişlerdir. Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden sonra Kaballa, Kevele şekline dönüştürülerek kullanılmaya başlanmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Kevele ya da Kevale olarak kullanılan isim, günümüzde de kullanılmaktadır. Anonim Selçuk-name’de Süleymanşah’ın Konya’yı Martavkosta’dan, Gevale kalesini de Romanus Maki’den aldığı belirtilmiştir. İ. Hakkı Konyalı Kevele adının Frig tanrıçası Kübele’den (Sibel) geldiğini ileri sürmüştür.

Günümüzde Takkeli Dağ’a en yakın yerleşim birimi, 1 km doğusunda bulunan, yirmi hanelik Sarayköy’dür. Takkeli Dağ’ın ikizi olan 2 km kuzeybatısındaki Büyük Kevele Tepesi, 1.710 m yüksekliğe sahiptir. Konya-Beyşehir karayolu tepenin kuş uçumu 2,5 km güneyinden geçmektedir. Kuzeyinde bulunan Sille ise tepeye 3,5 km mesafededir. Dağın tepesinde yer alan Kevele Kalesi Konya Ovası ve Konya-Beyşehir yolunu kontrol eden jeo-politik bir konuma sahiptir.

Fiziki görürümü takke şeklinde ve yüksekliği yaklaşık 1.643 m olan bu volkanik tepe üç jeolojik tabakaya ayrılabilir: En üst tabaka kayaç topluluklarından andezit ve tüfle kaplıdır. Andezitler genel olarak neojen öncesi teşekkül etmişlerdir. Andezit ve tüflerden sonraki ikinci tabakada neojen yaşlı, yumuşak ve beyaz renkli marnlı kireç taşları mevcuttur. Altta yer alan üçüncü tabaka ise kalkerli bir yapıya sahiptir.

Irano-Turanion floristik bölgesi sınırları içinde yer alan tepe, bu bölgenin özelliğini yansıtan step bitkileri ile kaplıdır. Tepenin, daha önceleri ormanla kaplı olduğu, hızlı tahribat sonucu ormanların yok olduğu ve step bitkilerinin yerleşmeye başladığı anlaşılmaktadır. Ormanların yakın zamana kadar bulunması ve aşırı hayvan otlatması sonucu step bitkilerinin henüz birlik oluşturamadığı sonucuna varılmıştır.

Konya çevresindeki yerleşmelerden bölgenin Neolitik Dönemden itibaren iskân edildiği tespit edilebilmektedir. Konya bölgesinde Pleistosenden Holosene geçiş sonrası, günümüzde önce 9000 yıllarında göl sularının 1.002 metreye inmesiyle yerleşmelerin başladığı anlaşılmıştır. Bölgenin tarih öncesi yerleşmeleri olan Can Hasan III, Suberde, Erbaba, Hacılar ve Çatalhöyük’ün en alt tabakalarındaki iskân, suların bu dönemdeki çekilmesi ile gerçekleşmiştir.

Konya Karahöyük’teki yapılan kazılarda Kalkolitik Dönemden itibaren yerleşmenin olduğu ortaya çıkarılmıştır. Özellikle, MÖ II. bin başlarında önemli bir ticaret merkezi durumunda olduğu, bulunan mühür baskılarından anlaşılmaktadır.

Konya Hitit Dönemi Luvi kültür bölgesi içinde yer almakta; ancak bu kültür içinde Hitit etkileri bulunmaktaydı. Hititler zamanında, Luvi tanrısı Tarhunt’tan dolayı Tarhundaşşa olarak adlandırılan bölgenin kuzeyinde yer almıştır.

Konya Alâeddin Tepesi’nde ise MÖ I. binden itibaren yerleşmenin olduğu ortaya çıkarılmıştır. Herodot, kitabında Frigyalıların, Kapodokya’daki Kızılırmak’a kadar uzandığını belirtmiştir. Lykaonia’dan ilk söz eden kişi, klasik dönem Grek yazarlarından Xenophon olmuştur. Bu bölgeyi Pres Kralı Kyus ordusu ile beş günde geçebilmiştir. Aynı zamanda Xenephon, Ikonion’u (Konya) Frigya’nın en son şehri olarak zikretmektedir. W. M. Calder bölgede yaptığı araştırmalar sonucunda Konya çevresinin Frig kültürünü Roma Dönemine kadar taşıdığını ileri sürmüştür. Bu çalışmalarda Konya Doğu Frigya, ya da Galatya Frigya’sı içinde ele alınmıştır.

Bölge bir süre Perslerin yönetiminde kalmış, daha sonra Büyük İskender’in eline geçmiş ve o ölünce de Selevkosların kontrolüne girmiştir. Konya’nın 40 km kuzeyinde yer alan Laodiceia bu dönemde kurulmuş ve yol kavşaklarında olması sebebiyle hızlı bir gelişmeye sahne olmuştur. Peutinger Tablosu’nda, Efes’ten başlayarak Seleukeia’ya kadar uzanan yol güzergâhının üzerinde Konya da (Ikonium) yer almaktaydı. Bu yol Magnesia (Manisa), Tralles (Aydın), Antiokheia (Yalvaç), Laodiceia, Apameia (Dinar), Philomelion (Akşehir), Tyriaion-Amorion’a uzanıyordu.

Selevkos Kralı Antiokhos III, Torosların kuzeyindeki topraklarını, Lykaonia Bölgesi de dâhil olmak üzere Apemeia Barışı (MÖ 188) sonucu Bergama Kralı Eumenes’e bırakmak zorunda kaldı. Bölge bu tarihten sonra Romanın müttefiki olan Bergama’nın elinde kaldı.

Bergamalılardan sonra bölgeye Romalılar hâkim oldular. Bütün bu yönetim değişikliklerine rağmen halkta bir değişiklik olmamıştır. MÖ 39 yılında Antonios, bölgenin başkenti Laodiceia olmak üzere vassal bir krallık olarak Polemon’a, kuzey ve doğusunu da Galatya Kralı Amyntas’a verdi. Amyntas, Roma adına bölgede sınırlarını genişletti. Octavianus, Actium’da Antoius’u MÖ 31 yılında yenince bu savaşta kendisini destekleyen Amyntas’a bölgenin yönetimini yeniden vermiştir. Amyntas Toroslara kadar genişlettiği sınırlarını korumak için Isauria bölgesine bir sefer yaptı. Bu seferde Homanadların bir pususu sonucunda Suğla Gölü civarında öldürüldü (MÖ 25).

Amyntas ölünce Augustus bu bölgeyi de içine alan ve sınırları geniş Provincia Galatia eyaletini kurdu. Lykaonia’da Colonia lulia Felix Gemina Lystra kolonisini kurarak bölgede Romanlaştırmaya önem verdi. Bölgedeki gücünü Via Sebaste adı verilen yol şebekesini yaparak sağlamlaştırmaya çalıştı. MÖ 6 yılında başlayan bu yol şebekesi MÖ 4 yılında bitirilmiştir. Augustus zamanında başlatılan Latinleştirme hareketi başarılı olamamış; MS III. yüzyıl sonralarında Likaonia; Galatya, Pisidya ve Isauria arasında paylaştırılmıştır. MS IV. yüzyılda ise oluşturulan Lykaonia eyaleti, güneyde Beyşehir Gölü’nün batısına kadar uzanmıştır. Konya, Bizans İmparatoru Heraklios’un kurduğu Thema’lar sisteminde Anatolikan Theması içinde yer aldı.

Gevale Kalesi'nin batı burcu içten görünümü(H. Bahar)

HASAN BAHAR

BİBLİYOGRAFYA

  • Tarih-i Âl-i Osman, 1985, 170; Alp, 1972, 5; Alp, 1987, 41; Bahar, 1994, 323-333; Baykara, 1985, 32; Calder-Bean, 1958, hr., gf.; Calder, 1956, IX-XVII; Cramer, 1972, 61 vd.; Dural-Ekim, 1984, 186; Esin, 1979, 45 vd.; Hall, 1968, 59; Jones, 1971, 127; Kınal, 1974, 404; Konyalı, Konya Tarihi, 1964, 165; Levick, 1967, 29; Otten D., 1988, 3; Ostrogorsky, 1991, 94; Özsait, 1985, 64; Komisyon, 1992b, B III 6; Ramsay, 1960, 398; Roman, 1950, I/418; II/1271-1272; Yinanç, 1944, 67; Zoroğlu, 1987, 133.