AHİ BABA

Debbağ esnafının şeyhi.

Ahiliğin kurucusu Ahi Evran’dan sonra ahilerin reisine “Ahi baba” denmiştir. Osmanlı Devleti’nde merkezi yönetimin güçlenmesi sonucu Ahilik sadece debbağ esnafını temsil eden teşkilat haline gelmiş, Ahi baba da debbağların şeyhi olmuştur. Ahi baba esnaf tarafından oy birliğiyle seçilir, kadı’nın arzı üzerine padişahın beratı ile tayin edilirdi. Ölünce, eğer bu görevi yürütebilecek özelliklere sahip oğlu varsa o görevlendirilir, yoksa esnaftan dindar ve tecrübeli biri seçilirdi.

Ahi baba, debbağ esnafının tüm işlerinden sorumlu idi. Debbağların merkezi konumundaki zaviyenin düzeni ve işleyişi ile ilgilenirdi. Konya’daki Ahi Evren Zaviyesi’ni de Ahi babanın inşa ettirdiği tahmin edilmektedir. Ahi babanın zaviyeye vakıflar tahsis ettiğine dair belge bulunmamaktadır. Bununla birlikte 1097/1687 tarihli Konya Ahi Evren Zaviyesi vakfiyesinde şahitler arasında Ahi Baba es-Seyit Mehmet Çelebi b. el-Hac Yusuf’un bulunması, zaviyeye vakıf sağlanmasında Ahi babanın etkili olduğunu göstermektedir. Çoğu zaman zaviyenin vakıf mütevelliliğini de Ahi baba yürütüyordu. 1093/1682 tarihli bir belgeye göre Konya Ahi Evren Zaviyesi’nin mütevelliliğine Ahi Baba el-Hac Süleyman b. Abdi Beşe getirilmiştir.

Ahi baba, Konya’daki debbağların ihtiyacı olan hammadde üretiminin düzenli bir şekilde yürütülmesine de nezaret ederdi. Ham madde imalatının aksaması durumunda onun yargı yoluna başvurarak buna sebep olanları işyerinden uzaklaştırma ve yerlerine ehil olan ustaları alma yetkisi vardı. 5 Şevval 1130/1 Eylül 1718’de Ahi Baba el-Hac Süleyman b. Mustafa ve bir grup debbağ, mahkemeye başvurarak Konya suru dışında bulunan iki adet kireç ocağının ehliyetsiz kimselerin ellerine geçtiğinden kireç üretiminin durduğunu, bunun sonucunda dericilerin ve kirece ihtiyacı olan diğer kişilerin sıkıntıya düştüklerini ve zarar gördüklerini, kireççilik sanatında mahir olduğu herkesçe bilinen Ahmet b. el-Hac Hasan ve es-Seyit Ali b. el-Hac İbrahim adlı kişilerin bu işi yürüteceklerini söylemişlerdir. Kadı, Ahi babanın önerdiği kişilerin kireççilik yapması hususunu karar altına alarak tescil etmiştir.

Ahi baba, debbağ esnafından olmayanların dericilikle ilgili işleri yapmasını engeller, esnafın ihtiyacı olan hammaddenin günün geçerli fiyatından satışını sağlar, buna uymayarak debbağları sıkıntıya sokanları yargı yoluyla engellerdi. 27 Safer 1151/14 Haziran 1738’de Ahi Baba Hacı Mehmet b. Hacı Abdurrahman, debbağ esnafından üç kişiyle Konya Mahkemesine başvurarak Debbağhane Mahallesi’nde ikamet eden Mehmet b. Mehmet’in, debbağ esnafından olmadığı halde dericilerin hammaddesi olan debbağ çiçeğini toplayıp değerinden fazla fiyata sattığını, bu yüzden çiçeğin piyasada azalmasına ve debbağların düzenlerinin bozulmasına sebep olduğunu; adı geçenin, debbağ çiçeğinin satışından menedilmesini istemiştir. Mehmet’in bu iddianın doğruluğunu kabul etmesi üzerine kadı, onu debbağ çiçeğini satmaktan menetmiştir.

Osmanlı Devleti’nde bir sanat, çıraklıktan ustalığa kadar belirlenen sürelerde çalışıldıktan ve bunun sonunda bağlı bulunduğu esnaf ileri gelenleri önünde usta olduğuna dair peştamal kuşandıktan sonra icra edilirdi. Debbağ ustası olmak için de buna benzer bir yolun izlenmesi gerekirdi. Belirlenen aşamalardan geçmeden debbağlık sanatını icra etmek isteyenler, Ahi baba ve debbağ esnafının ileri gelenlerince yasal yollara başvurularak engellenirdi. XVIII. yüzyılda, Konya’da bir usta yanında kalarak, debbağlık için gerekli olan aşamalardan tam olarak geçmemiş bazı kişiler ortaya çıkıp debbağlık yapmaya başlamışlardır. Başlarında Ahi babanın bulunduğu debbağ esnafının ileri gelenleri durumu merkeze bildirmiş; aldıkları emr-i şerif gereği konu 28 Şaban 1136/27 Mayıs 1724 günü Konya mahkemesinde görüşülmüş; Ali b. Sefer, Hasan b. Mahmut, Yusuf b. el-Hac Salih ve Halil b. el-Hac Ahmed adlı kişilerin Ahi baba, kethüda ve yiğitbaşı marifetiyle usta olmadıklarını ikrar etmeleri üzerine bundan sonra debbağlar sanatına karışmayıp, iş yapmamaları hususu adı geçenlere kadı tarafından tembih olunmuştur.

YUSUF KÜÇÜKDAĞ

BİBLİYOGRAFYA

  • KŞS, 19/25, 31; 27/44, 90; 31/80; 48/123; 49/240, 265; 52/244; 54/60; 72/21; İbn Battuta, Seyahatnâme I/312; Mecdi, Şekaik Tercümesi, 33; Kazıcı, 1988a; Tuş, 2001, 192; Küçükdağ, 2005, 52-53.