KARAPINAR

Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde Karapınar

Karapınar ve çevresi 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra 1076-1077 yıllarında, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın Konya’yı fethiyle birlikte Selçuklu hâkimiyetine girmiştir. 1096 yılında başlayan haçlı seferlerinde Karapınar da olumsuz etkilenmiştir. “1101” adı verilen haçlı seferlerinin üçüncü kolu Karapınar topraklarından geçmiş ve çevre çok büyük zarar görmüştür. Bundan sonra bölge 1308 yılına kadar Türkiye (Anadolu) Selçukluları hâkimiyetinde kalmıştır. Bu süreçte gruplar hâlinde gelen Oğuzlar yeni fethedilen yerlere yerleşmişlerdir. XIX. yüzyılda kaleme alınan Nehcetü’l-menâzil adlı anonim bir eserde “Konya’dan mukaddem Sultan Alâeddin’in taht-gâhı imiş” denilmekte ise de bunu teyit eden bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bununla beraber buranın hac menzilleri ve ticaret yolları üzerinde bulunması ve Alâeddin Keykubat’ın bu hususlara ehemmiyetinden olsa gerek, bugün kalıntılarına rastlamadığımız bir yerleşim olmasını güçlendirmektedir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla Karamanoğulları hâkimiyetine giren Karapınar, 1465 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları Beyliği’ne son vermesiyle Konya ile beraber Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Türkiye Selçukluları başkent Konya’yı askerî ve ticari öneme sahip yerlere bağlamak için birçok yol ve kervansaray yaptırmalarına rağmen Konya’yı Çukurova üzerinden Suriye’ye bağlayan en kısa yol üzerinde hiçbir yapı tesis etmemişlerdir. Bundan dolayıdır ki, Selçuklular ve Karamanlılardan sonra Osmanlı’ya geçen Karapınar’ın adına kaynaklarda rastlanmaz. Bu yöre Osmanlı Döneminde ancak XVI. yüzyıl kaynaklarında farklı isimlerle anılmaktadır. Yusuf Küçükdağ’ın, Karapınar’ın kuruluşunu konu alan sempozyum bildirisine göre I. Selim’in Çaldıran Seferi’nde Osmanlı ordusu buradan geçerken, Feridun Bey ordunun dinlendiği üç konağın ismini “Kırkpınar”, “Karacadağ Pınarbaşı”, ve “Kabağın Akşehri” olarak vermiş ve bunlar arasındaki mesafeyi bir gün olarak belirtmiştir. Bundan on yıl sonra I. Süleyman’ın Irakeyn Seferi’nde Matrakçı yine bu bölgede “Kırkpınar nam-ı diğer Karapınar” ve “Akçaşar” isimli iki konağın ismini vermiştir. Bu kaynaklardaki Kırkpınar ve Karacadağ Pınarı, Karapınar’ın doğusunda kasabaya beş-altı altı saat mesafede olup, eskiden kasabaya su buradan getirilmekteydi. I. Süleyman döneminde, 1563’te Sultan Selim Külliyesi’nin tamamlanmasından sonra Karapınar’a “sultan’a ait olan” anlamında “Sultaniyye” denilmeye başlandığı 1563 tarihli bir Konya şeriye sicili kaydından anlaşılmaktadır. Kasabaya bu ismin verilme sebebi muhtemelen bizzat Sultan I. Süleyman’ın şehzadesi Selim’e külliyeyi kurma görevi vermesindendir. Bundan dolayı, burası bütün Osmanlı hükümdarlarının özel ilgi gösterdiği imtiyazlı bir yer olmuştur. Bununla beraber Karapınar ismi de hiç terk edilmemiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde fethedilen toprakların ıssız bölgelerine topraksız aşiretler iskan edilerek veya gönüllü dervişlerin tehlikeli yerlere zaviyeler inşa etmesinden sonra bunların çevresinde köyler ortaya çıkmasıyla bu bölgeler şenlendirilmiştir. Ancak bu usul XVI. yüzyılda terk edilerek tehlikeli geçit bölgelerine devlet eliyle derbent köyleri kurulmaya başlanmıştır. Bu köylere yerleştirilen ve derbentçi adı verilen bu kişiler o bölgenin güvenliğini sağlamakla görevlendirilmişlerdir. Ancak, bazı derbent köyü halkı buraları topluca terk ederek kendileri için daha iyi hayat alanları bulma arayışıyla başka bölgelere göç etmişlerdir. Osmanlı Devleti ise özellikle ulaşım konusunda büyük öneme sahip bu tehlikeli yerlere yerleşimi özendirmek için külliyeler inşa ettirerek külliyenin bulunduğu kasabayı bölgenin cazibe merkezi hâline getirmeye çalışmıştır. İşte Karapınar’da bu iskan metodu sonucu çıkan Uzunköprü, Gebze, Belen, Bosna, Nevşehir gibi bir vakıf şehridir.

Konya Ovası tarih boyunca Anadolu’nun en az yağış alan yerlerinden biri olduğu için bölgede yerleşmeler genellikle su kaynaklarına bağlı gelişmiştir. Yazın uzun süren yağışsız mevsimin yanı sıra, kışın kar yağışları ve karın erime döneminde yeraltı suyunun da yükselmesiyle ova tabanında sığ göller ve bataklıklar oluşmuştur. Bu ise bölgeyi yaşamak için bir hayli zor hâle getirirdi. Zaten Konya Ovası’ndaki yerleşmelere bakıldığında çoğunun su kaynaklarına yakın olduğu ve bundan dolayı uzun bir tarihî geçmişe sahip oldukları görülmektedir. Ne var ki, Karapınar aynı sebepten çok eski bir yerleşime sahip değildir. İstanbul’u Çukurova ve Suriye ile bağlayan yol üzerinde bulunan Karapınar’da, yol güvenliğinin sağlanması için I. Selim, Çaldıran Seferi’nden dönüşte burada bir derbent köyü kurulmasını emretmiştir. Bu buyruk kısa sürede yerine getirilerek 1515’te etrafı surlarla çevrili Karapınar köyü kurulmuş ve buraya derbentçiler iskan edilmiştir. Böylece daha uzun olan Konya-Karaman-Ereğli hattını kısa olan Konya-Karapınar-Ereğli hattına kaydırmak istemiştir. Ancak bu kişiler çetin hayat şartlarından dolayı birkaç sene içerisinde burayı terk etmişlerdir. Bundan dolayı 1530’a kadar Karapınar harap durumda gelmiştir. Bu şekilde başarısız olan ilk iskan teşebbüsünden sonra Konya Valisi Şehzade Selim, 1560-1563 yılları arasında Karapınar’da cami, imaret, han, hamam, 39 dükkan ve 2 değirmeni içeren bir külliye inşa ettirmiştir. Konya’ya 96 ve Ereğli’ye 52 km uzaklıktaki bu külliyenin projesini Mimar Sinan hazırlamış ve mimarlığını ise Halepli Cemaleddin yapmıştır. Buraya 55 kilometre uzaktan su getirilmiştir. Kırk üç kaynağın bir araya toplanılarak şehre su getirilmesini sağlayan kanalların benzerlerine ancak İstanbul ve Edirne gibi Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan şehirlerde rastlanmaktadır. Külliyenin inşası devam ederken I. Süleyman bir temlikname ile Şehzade Selim’e söz konusu külliyeye vakfetmesi için senelik toplam gelirleri 11.000 akçeyi bulan Konya Ovası’nda 84 köy, mezra ve yaylağı vermiştir. Şehzade Selim de padişah olduktan sonra birçok mülkü vakfa tahsis etmiştir. Bu vakfedilen mülkler sayesindedir ki, Karapınar Sultan Selim Külliyesi Osmanlı Devleti’ndeki en zengin ve geliri en yüksek hayır kurumlarından biri hâline gelmiştir.

Zenginleşen kasabanın nüfusunu artırmak için ise, devlet ilk olarak 1560 yılında yayımlanan fermanla 120 ailenin buraya iskanını emretmiş ve bunları diğer örneklerde olduğu gibi avarız ve tekaliften muaf tutmuştur. Bu vergi muafiyeti I. Süleyman döneminde 120 ile sınırlı tutulurken II. Selim döneminde sınırlama kaldırılarak Karapınar’ın nüfusunun artırılmasına çalışılmıştır. Aynı amaçla 2 Eylül 1579 tarihinde Karaman eyaleti ve İçil sancağında görev yapan kadılara gönderilen bir hükümle Karapınar’a nalbant, kasap, bakkal, ekmekçi, demirci, terzi ve paçacı esnafının gönderilmesi emredilmiştir. Karapınar’a iskan Sultan III. Murat döneminde de devam etmiş ve şehirli halktan buraya sürgün edilenler olmuştur. Bu çabalar sonucunda büyüyen Karapınar’ın mahallelerindeki erkek nüfusu XVI. yüzyıl sonunda tahrir defterlerine göre şöyledir:

 

Mahalle

Erkek

nüfus

Cami-i Şerif

42

Aksaray

52

Sevindik Sofu

141

Mehmed Emin

58

Erdoğdu ve Arslan Baba

81

Mahkeme

35

Mütevelli

35

Niğde

18

Larende

42

Kırlı

24

Mescid-i Orduhan

51

Sülemiş

86

Mescid-i Hüseyinli

48

Mescid-i Hacı Tahir

50

Musa Bey

17

Davud Fakih

25

Varsaklar

22

İlyaslar

19

Seydi Ahmed Fakih

54

Kızıl Sürü

6

 

Karapınar yaptığı bu güzel başlangıca ve merkezin gösterdiği bütün gayrete rağmen istenilen nüfus seviyesine ulaşamamıştır. Nitekim ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi buraya uğramış ve Karapınar’ı: “Suyu ve havası güzel, bağ ve bahçeleri hoş şirin bir kasabadır. Çarşı içinde Süleyman Han Camii vardır. Kurşunlu büyük bir yapıdır ki, Mimar Sinan’ın eseridir. Bundan başka mescitleri, üç tekkesi, sıbyan mektebi, müzayede çarşısı var” diye tasvir etmektedir. Başlangıçta “sultani” bir şehir olmasına rağmen, gelenlerin sürekli göç etmesinden ötürü kan kaybettiği anlaşılmaktadır. Bu durum mezkûr yüzyılın sonuna gelindiği zaman şehir âdeta büyük bir köy görünümü kazanmıştır. Bu, özellikle XVII. yüzyılda meydana gelen eşkıyalık hareketleriyle ilgilidir. XVII ve XVIII. yüzyılda nüfusu gittikçe azalan Karapınar, XIX. yüzyılda alınan önlemlerle tekrar XVI. yüzyıldaki gibi dört bin nüfusa ulaşmıştır.

Eskiil kazası sınırlarında bulunan Karapınar 1563’te kuruluş aşamasının tamamlanmasıyla çevresindeki köylerin ihtiyacını karşılayabilecek bir merkez hâline gelmiştir. Bu sebeple Karapınar kuruluşunun hemen ardından Eskiil kazasının merkez kasabası yapılmış; ancak kazanın adı 1855 yılına kadar Eskiil olmaya devam etmiştir. Bu tarihte ise kazanın adı Karapınar olarak kabul edilmiştir. Karapınar’da belediye teşkilatı da 1882 yılında kurulmuştur.

Karapınar ve köylerinin Osmanlı Devleti’nin son döneminde nüfus durumu Konya vilayeti salnamelerine göre şöyledir:

 

Karapınar

1285/1868

1286/1869

1290/1873

1293/1876

1298/1881

Hane

-

2128

2257

1522

2174

Nüfus

6824

7194

7512

4599

15256

 

Yine 1288/1871 ve 1289/1872 Konya Vilayeti Salnamelerine göre Karapınar’ın köyleriyle beraber ayrıntılı nüfus durumu şöyledir:

 

 

1288/1871

1289/1872

Karapınar

Hane

Nüfus

Hane

Nüfus

Karapınar kasabası

562

1804

563

1804

Salur karyesi

42

141

42

141

Sırçalı karyesi

21

89

21

86

Bağdaylı karyesi

15

65

15

67

Kiçikışla karyesi

42

135

42

135

Öbektaş karyesi

16

48

16

86

Kayalı karyesi

35

101

35

119

Kehle karyesi

24

89

24

89

Emirgazi karyesi

105

503

155

508

Kutviran karyesi

101

372

101

372

Arısama karyesi

114

445

114

295

Yeniviran karyesi

39

125

39

125

Keşan karyesi

47

145

47

145

Ağviran karyesi

70

235

70

235

Kesmez karyesi

20

53

20

53

Çoğlu karyesi

61

165

61

165

Cedinok karyesi

86

279

 

 

Sıdırve karyesi

 

 

86

279

Hotamış nahiyesi

697

2166

 

 

           

 

1289/1872 tarihli Konya Vilayeti Salnamesi’ne göre Karapınar’da Sultan Selim Külliyesi’nden başka 7 mescit, 3 medrese, 7 mekteb-i sıbyan, 30 dükkân ve mağaza, 1 hamam, 1 han, 3 bezirhane ve 1 mekteb-i rüşdi bulunmaktadır. 1291/1875 tarihli Konya Vilayeti Salnamesi’ne göre Karapınar’da 28.200 dönüm ekilen arazi mevcuttur.

H. MUSTAFA ERAVCI

BİBLİYOGRAFYA

  • BL, XII/112; Akandere, 2001, 35; Gümüşçü-Yılmaz, 2001, 54-60; Gündüz, 1980, 16; a.mlf., 1986, 10; Karadeniz, 2008, 1-6; Küçükdağ, 1997, 25-26; a.mlf., 2001b, 7-15; a.mlf., 2001c, 470-471; Yaman, 2009, 6-7.