Bir toplumun, atalarınca, bilinmeyen zamanlarda ortaya konulan ve zamanla az da olsa kelime yapısında görülen değişme ve gelişmelerle güzelleşerek günümüze kadar gelebilen, az sözle çok şey anlatmayı amaçlayan, bazen şiir şeklinde, bazen bir edebî sanatlı söyleyişle karşımıza çıkan öz sözlerdir. Atasözlerimizin; mesel, darbımesel (çok. durûbuemsâl), atalarsözü, vb. adlarıyla tarih boyunca var olmuşlardır. Bu sözlerin bazıları unutulup giderken bazıları da değişikliklerle günümüze kadar gelebilmişlerdir. Unutulan sözlerin yerini, aynı anlamı verebilecek olan farklı yapıdaki sözler de almış olabilir.
Bu sözlerin bir bölümü, bölgesine göre değişen kelimelerle söylenilerek bütün Türk dünyasında görülmektedir. Bazı sözleri ise ancak yurdumuzda görebilmekteyiz. Bunlara karşılık yalnız bölgelerde, dar alanlarda söylenen atasözlerimiz de vardır. Bunun kullanılma sınırlarını belirlemek kolay değildir.
Konya ve yakın çevresinde kullanılan sözlerin belirlenmesinde bölgeye özgü kelimeler, bölge geleneğini yansıtan izler önemli görevler üstlenmektedir.
Açın karnı doyar, gözü doymaz; Güzele bakmak sevaptır, Ölmüş eşek kurttan korkmaz, vb. gibi atasözleri hemen hemen bütün Türk dünyasında bilinmektedir.
Bazı atasözlerimiz ise doğrudan bir yerle ve yakın çevresiyle ilgilidir. O sözün kelimelerini değiştirmeden başka yerlere bağlayamazsınız: Ev yapacaksan tuğladan / Kız alacaksan Muğla’dan sözünün ikinci kısmı, Sille’den şekline getirilmişse de gerçeği ifade etmekle birlikte Sille ve yakın çevresinin sözü olarak kabul edilemez.
Buna karşılık, başka illerimizde de görülmekle birlikte âdeta Konya adıyla özdeşleşen oturak âlemleri ile ilgili sözün Konya ve yakın çevresine bağlanması pek de yanlış olmasa gerek: Oturağa gelenin kulağı kirişte olur. Ahır kavramı yaygın olsa bile bir türevi olan ahır sekisi yaygın olmayan bir söyleyiştir. Dolayısıyla böyle bir söyleyişe yer veren sözü, yine yaygın olarak bilindiği yerlerden biri olan Konya ve çevresine bağlayabiliriz: Oturduğu ahır sekisi / Çağırdığı İstanbul türküsü.
Zümbek pek az yerde kullanılan ve “kuyruksuz tavuk” anlamına gelen bir sözdür. İçinde yer aldığı atasözünü de sözün kullanıldığı yerlerden biri olan Konya’ya bağlamak yanlış olmaz: Çalmadan oynar kel zümbek / Ne davul ister ne dümbek.
Bazı atasözleri, âdeta son derece kısaltılmış birer fıkra gibidir. ‘Emsalî fıkralar’ olarak da bilinen bu fıkramsı atasözlerinin güzel örnekleri Konya ve yakın çevresinde de görülür:
Kambura, “Doğru olmak ister misin?” demişler; “Herkes kambur olsun da ben de kendimle eğlenenlere güleyim.” demiş.
Kaplumbağayı bağ sahibi bağdan atınca, “Adam sen de o bağ olacağına şu bağ olsun.” demiş.
Kocakarıya, “Torununu sever misin?” demişler; “Adı erimin adı, ağzımın tadı olduğundan çok severim.” demiş.
Aşağıda bir bölümü nesir cümlesi, bir bölümü beyit şeklinde olan, Konya bölgesinde kullanılmakla birlikte pek de yaygın olmayan atasözlerimizden bazıları hatırlatılacaktır.
Alçak eşek binmeye yarar / Yünlü koyun yolmaya yarar.
Allah bilir kulunu / Sırtına giydirir çulunu.
Arsızın ar nesine / Alır kor heybesine.
Benim derdim inekle dana / Senin derdin sürme ile kına.
Oğlan yedi oyuna / Çoban yedi koyuna.
Oğlanlar oynar aşık / Bize de gelir keşik.
***
Altı ay seyisliği var, kırk yıllık fışkı karıştırır.
Düven atının ağzı bağlanmaz.
Hanımsız hane boş kasaya benzer.
Yâr için dövünen dizden olur.