SEYDİŞEHİR

II. TARİHİ İlk Çağda Seydişehir

Konumu sebebiyle tarih öncesinden itibaren Seydişehir ve çevresinde birçok kültür oluşmuştur. 1963 yılında R. S. Solecki ve ekibi Suğla Gölü çevresinde araştırmalar yaparken Taşağıl Suberde arasında da Kürtün İni, Persek Burnu, İnönü Mağarası, Gölgeli Taş Mağarası, Lelek Taşa ve Susuz Kaya sığınaklarında ve Görüklük Tepe gibi yerleşmeleri de araştırmışlardır (Solecki, 1964a). Mağaralarda Paleolitik (Eski Taş) Çağa ait maddi materyaller bulunamamış; ancak Kürtün İni’nde bulunan keçi ve kuş (belki de balık) gibi stilize edilmiş hayvan resimleri bilim dünyasının dikkatini çekmiştir (Solecki, 1964b). Bu resimlerin, Paleolitik Çağa ait olabileceği düşünülmesine rağmen mağara içi ve çevresinde de bu döneme ait materyal bulunamadığından çevredeki Çatalhöyük Neolitik (Yenitaş) ve Antalya Beldibi Epipaleolitik kültürleri gibi kültürlerle ilişkili görülmüştür. Suğla Gölü çevresinde Solecki’nin bu çalışmalarında Suberde Görüklük Tepe’de Akeramik (Çanak-Çömleksiz) Neolitik Döneme ait çakmaktaşı ve obsidyen aletlere ait yüzey bulguları elde edilmiştir. Bunun üzerine 1964 yılında burada J. Bordaz kazılar yapmış ortaya çıkarılan dört tabakada Neolitik Dönemden Osmanlı Dönemine kadar değişik materyaller elde edilmiştir (bk. Suberde*).

Bölgede 1953-1958 yılları arasında J. Mellaart, D. French ve H. Bahar gibi araştırmacıların yaptığı yüzey araştırmalarında Neolitik Çağdan itibaren yerleşilen birçok höyük tespit edilmiştir. Bunlardan bazıları Orta Karaviran Küçük ve Büyük höyükleri, Gök Höyük, Kanal Höyük, Seydişehir I, Seydişehir II ve Akçalar höyükleri sayılabilir.

Bölgede MÖ III. bin yıldan itibaren Luvi kökenli halklar oturduğundan MÖ II. bin yılın ortalarında bu bölgeyi ele geçiren Hititler, bölgeye bu halklardan dolayı Luviya adını vermişlerdir. Daha sonra Batı Anadolu’daki halkların birleşmesi ile ortaya çıkan Arzawa Konfederasyonu’na karşı siyasi ve idari bir yapılanmaya giren Hititler stratejik bir eyalet tesis etmişler ve bu eyaletin adına Luvilerin fırtına tanrısı Tarhu’dan kaynaklanan “Tarhu’nun Evi” anlamında Tarhuntaşşa adını vermişlerdir.

MÖ 1200 yıllarında batıdan gelen Ege Göçleri ile yıkılan Hititler bir süre dağınık boylar hâlinde yaşamak zorunda kalmışlardır. Bölge MÖ VIII. yüzyılda Frig Devleti’nin güney sınırları içinde yer almıştır. Seydişehir’in 3 km doğusunda Konya yolunun doğusunda tabii bir tepe üzerinde bulunan Seydişehir II Höyüğü’nde H. Bahar tarafından 1996 yılında yapılan yüzey araştırmalarında çok sayıda Frig Dönemi çanak çömlek parçası tespit edilmiştir. Bu çanak çömleklerin, başta Gordion olmak üzere Konya Alâeddin Tepesi ve Çumra-Cicek Höyüğü gibi Frig merkezleri ile ilişkileri bulunmaktadır (Bahar, 1999c).

Orta Anadolu’nun batı kesiminde Sakarya Nehri kıyısındaki başkentleri Gordion, doğudan gelen Asya kökenli göçebe Kimmerler tarafından yağmalanarak yakılıp yıkılınca Friglerin bir bölümü Afyon, Kütahya ve Eskişehir üçgenindeki dağlık araziyi mesken tuttular. Buralarda kayalar üzerinde birtakım basamaklı sunaklar inşa ettiler. Toroslarda bu türden anıtlarla karşılaşılmaktadır.

Frig Devleti, MÖ VII. yüzyılın sonlarında Kimmer istilası ile son bulunca Lidyalılar, Batı Anadolu’da Manisa Sarde merkezli bir devlet kurdular ve Kimmerleri bölgeden çıkardılar. Lidyalılar da Frigler gibi bu bölgeye kadar güneydoğu sınırlarını genişletme imkânı buldular. Nitekim güneyde Toroslara kadar uzanan Babilliler bölgeden Ludu olarak söz etmektedir.

Lidya Devleti’nin başkenti Sardes’ın MÖ 546 yılında Persler tarafından işgal edilmesinden sonra bölge 250 yıl kadar Perslerin elinde kalacaktır. Büyük İskender MÖ 333 yılında İssos’ta Persleri yenilgiye uğratınca MÖ 129 yılına kadar bölge Büyük İskender ve onun halefleri Helenistik krallıklar tarafından yönetilmiştir.

Uzunca bir süre Helenistik krallıklardan Selevkoslar ile Bergamalılar arasında sınır teşkil eden bölge bir süre Romalıların da desteklediği Selevkos kralı Antiokhos’la yapılan Magnesia Savaşı’ndan sonra (MÖ 189) Bergamalılara geçmiştir. Fakat Bergama kralı Attalos III’ün ölüm döşeğindeki vasiyetiyle topraklarını Roma’ya bırakması (MÖ 133) ile bölge Roma nüfuzuna girmiştir (Magie, 2001, 68-69).

Roma Döneminde Seydişehir’in batısı Pisidia bölgesinde iken Suğla (Torgitis) Gölü’nün çevresini oluşturan ve de güneydeki dağlık kesim Homonad ülkesi idi. Antik Coğrafyacı Strabon bunlarla ilgili olarak; savaşçılıkları ile bilinen bu halk Torosların zirvesinde birkaç vadiye bölünmüş çukur ve verimli bir arazide ekim yaparken çevredeki kale ve mağaralarda oturmayı tercih ettiklerini söylemektedir (XII/569). Tarihçilerden bir kısmı bu ovanın, Kembos, bir kısmı da Trogitis Gölü çevresi olabileceğini belirtmektedirler. Her iki alanda da yoğun olarak Roma Dönemine ait kale, yol ve kent yerleşim izleri görülmektedir. Özellikle Arvana (Çatmakaya) ile Suğla arasındaki iki adet set bu dönemde alanda sulama ve tarım yapıldığını belgelemektedir.

Bu bölgede Roma Döneminde Homonadlar otururken Seydişehir’in batı kesiminde Orondeisler, Gorgoromeliler (Gurgurum-Gökçimen) ve Akisse çevresinde Sedasa halkı yaşamaktaydı. Bölgede bulunan Amblada (Asardağ) Strabon’un Artemidoros’tan aktarmalı olarak verdiği bilgiden Pisidya kentleri içinde sayılmaktadır. Homonodlarla Pisidyalılar arasında Amblada’nın sınır olduğu anlaşılmaktadır. Bu bölge halkına Strabon genel olarak “Dağlılar” anlamında “Trakheiotlar” demektedir. Ona göre bölge halkı fakir bir hayat sürer (XIV/669). Bu halkların yaşadıkları yerlerin lokalizasyonu ile ilgili farklı görüşler vardır. Hasan Bahar; Akkise’nin Namuza Yaylası’nda Gorgorome (günümüzde Beyşehir’e bağlı Gurgurum ya da Gökçimen olarak bilinen yerleşim çevresi) ve Sedasalılarla ilgili bir yazıt bulunması sebebiyle bu çevrede yaşadıklarını düşünmektedir. Lykaonia (Konya Ovası çevresi) sınırında olduğu ve Pappa’ya (Yunuslar) kadar uzandığı söylenen halk da Beyşehir, Seydişehir ve Kızılören arasında olmalıdır. Homonoadların yerleştirildiği önemli kentleri Homonoses ise günümüzde Beyşehir’e bağlı bir kasaba olan yeni ismiyle Esence olarak bilinen eski adı Homa olan yerleşmede aranmalıdır.

MÖ 129 yılında Batı Anadolu’da Asya eyaletini kuran Romalıların bölgede tam bir egemenlik kurmak için bir dizi askerî operasyon düzenleyeceklerdir. Bunların başında Kilikya prokonsülü olan Konsül Servilius Vatia İsauricus’un MÖ 79-MÖ 75 yılları arasında Torosların bölgeye yaptığı askerî seferler sonucu bölgeyi itaat altına almış ve bu başarılardan dolayı kendisine “Isauricus” unvanı verilmiştir. Fakat bölgenin tam bir itaat altına alınmadığı elli yıl sonra Romalıların bölgedeki hâkimiyetini bir süreliğine bıraktığı Galatya kralı Amyntas’ın mücadelelerinden anlaşılmaktadır.

Amyntas, bölgede Hommanadlara karşı yaptığı mücadelede onların şefini öldürünce bu kez şefin eşi bir ordu toplayarak Amyntas’ı yenilgiye uğratarak öldürmüştür. Galatya kralının öldürülmesinden sonra MÖ 25 yılında Augustus, Galatya topraklarını bir eyalet hâlinde Roma’ya bağlamıştır. Pisidya Antiokya’da (Yalvaç) bir koloni kenti kurarak buraya yerleştirdiği askerî varlığı ve doğuda Isaura (Bozkır-Zengibar) ve Lystra’ya (Hatunsaray) kadar uzanan yol ağı ile bölgedeki egemenliğini pekiştirme yoluna gitti. Bu faaliyetleri sürdürmek için Kilikya Prokonsülü P. Sulpicius Quirinius’u görevlendirdi. Quirinius, Amyntas’ı öldüren Homonadları cezalandırdı. Onların acıklı sonu ile ilgili olarak Strabon: “Cyrinius bu insanları aç bırakarak mahvetti ve bunlardan dört bin kişiyi yakalayarak, onları civardaki kentlere dağıttı ve böylece ülkeyi hayatlarının baharında olan kendi insanlarından yoksun bıraktı” diyerek söz etmektedir (Strabon, XII/569).

Roma İmparatoru Augustus’un MÖ 25 yılında Pisidia Antiocheia’da (Yalvaç) ve daha sonra MÖ 6 yılında Lystra’da (Hatunsaray) kurduğu koloniler arasındaki Via Sebaste yolu Beyşehir Gölü’nün kuzeyinden Seydişehir’in Amblada (Kızılca, Kavak ve Yenice arasındaki Asardağ) ve Vasada (Bostandere Kestel Dağı) üzerinden Sedasa (Akisse) üzerinden İsaura’ya (Ulupınar Zengibar Kalesi) ve de kuzeydeki kolu ise Papa (Yunuslar) üzerinden Lystra’ya uzanmaktaydı. Daha sonra bu yolu St. Paul’un misyonerlik faaliyetleri sırasında (MS 45-58) kullandığı bilinmektedir.

Bölge, Roma Dönemi eyalet sisteminde yapılan değişiklikler sonucu zaman zaman Galatya, Lykaonia, Pisidya ve İsauria gibi farklı zamanlarda oluşturulan eyaletlerin yönetimine verilmiştir. Bu dönemlerde bölgede Amblada ve Vasada öne çıkan kentler olmuştur. Günümüzde de birçok kalıntılara sahip bu kentlerin bazı arkeolojik materyali Konya Arkeoloji Müzesi, Seydişehir Belediye Meydanı ve çevredeki köylerdeki evlerin mimarisinde devşirme malzeme olarak kullanılmıştır.

Tarih öncesinden itibaren birçok yerleşmeye sahne olan Seydişehir ve çevresi Orta, Güney ve Batı Anadolu kültürleri ile bağlantılı bir özellik sergilerken, özellikle yazılı belgelerin arttığı Roma Döneminde çok renkli kültürü ile dikkati çekmekte ve günümüze kalan birçok eserle de bu durum belgelenmektedir.

Antik dönemde Seydişehir
Kürtün İni'nde Paleolitik (Eski Taş) Çağa ait resimler (Solecki, 1964b)
Amblada Kalesi sur kalıntısı (H. Bahar)
Seydişehir Belediyesi bahçesinde Roma Dönemine ait bir kalıntı (H. Bahar)
Amblada Amfitiyatrosun'da bir görünüm (H. Bahar)
Seydişehir Belediyesi bahçesinde Roma Dönemine ait bir kalıntı (H. Bahar)

HASAN BAHAR

BİBLİYOGRAFYA

  • Bahar, 2006; Braidwood, 1973; Bahar, 1999c; a. mlf., 2011b; Bordaz, 1968; a. mlf., 1969; Calder, 1910; Esin, 1981; Hall, 1968; Magie, 2011; Mellaart, 1961; Ramsay, 1960; a. mlf., 2001; Solecki, 1964a; a. mlf., 1964b; Strabon, 2000, XII-XIV.
  • Bahar, 2006; Braidwood, 1973; Bahar, 1999c; a. mlf., 2011b; Bordaz, 1968; a. mlf., 1969; Calder, 1910; Esin, 1981; Hall, 1968; Magie, 2011; Mellaart, 1961; Ramsay, 1960; a. mlf., 2001; Solecki, 1964a; a. mlf., 1964b; Strabon, 2000, XII-XIV.