Karatay ilçesi, Çifte Merdiven (günümüzde Şemsi Tebrizi) Mahallesi, Mehterhane Sokağı, Nu. 6 adresinde kayıtlı olan eser, sekizgen gövdeli ve piramidal külahlı türbelerdendir. Asıl mezar hücresi, mumyalık, kripta, cenazelik gibi isimlerle söylenen alt kat, sembolik sandukanın konduğu gövdeden ibaret olan üst kat ile içte kubbe, dıştan külahın meydana getirdiği örtü sisteminden oluşmaktadır. Türbenin esas girişi doğudadır. Ancak üst kata girişi sağlayan bu kapı önceleri tamamen kapatıldığı için türbeye geçiş batı cepheye sonradan açılan 0,86x1,62 m boyutunda küçük dikdörtgen bir kapı ile sağlanmış, tadilat esnasında kapının üstüne de ayrıca bir 0,66x0,90 cm’lik pencere açılmıştır. Girişi ile cephesi mermerle kaplı olan yapının gövdesinde taş ve tuğla beraber kullanılmış, kubbe ile külahı ise tamamen tuğla ile örülmüştür. Günümüzde sapa bir mahalde kalan türbenin, etrafı ilgisizlik ve bakımsızlık sebebiyle mezbelelik hâlini almıştır.
Gövde, sekizgen bir taş kaideye oturmaktadır. Etrafının toprakla dolması sebebiyle bugün ancak yarım metrelik bölümü görülebilen kaidenin normalde daha yüksek olması gerektiği gözlenebilmektedir. Malzeme olarak moloz taşın kullanılması bugün girilemeyen ve kapısı da dıştan belirlenemeyen cenazelik katı için de bir ipucu vermekte, aynı taşların alt katta da kullanılmasına gerekçe teşkil etmektedir.
Türbenin doğudaki esas kapısının cephesi dikdörtgen olup, kapı açıklığı 1,06x1,90 m ölçülerinde hafif sivri kemerli 1,70 m genişlik ve 0,84 m derinliğe sahip bir niş içine alınmıştır. Nişin ön köşeleri oluklu, yivli olarak profillendirilerek birer sütunce hâline getirilmiş, üstüne de kapı sövesine kadar uzanan kalın dikdörtgen bir başlık konmuştur. Bunun üstüne niş kemerinin ayakları basmaktadır. Kemer ve sütunceleri üst ve yanlardan çerçeveleyen hafif içbükey kavisli sade bordür oturtmalığın üstünden yükselerek iki yan ile kitabeliğin üstünü dolaşmakta, dıştan düz sade silme kuşakla dikdörtgen cephe tamamlanmaktadır. Bu iki sade bordür yekpare mermerden işlenmiş olup, dış kenarlarından yine hafif girintili bir profil yapmaktadır. Kemerin üstündeki yatay dikdörtgen kitabelik boş bırakılmıştır. Etrafı ince profilli silmelerle çerçevelenen bu kitabeliğin özenle işlendiği belli olmakta, üzeri de herhangi yazı, rakam ve bilginin bulunmaması manidar gelmektedir.
Nişin bir metre kadar içinde kalan küçük dikdörtgen kapı düz atkı kemerli olup, yanlarını gök mermerden kalın birer söve sınırlamaktadır. Girişin yan söveleri ile oturtmalığın aynı seviyede olduğu görülmekte, kapının önünde bir de basamakla geçilen bir eşiğin varlığı belli olmaktadır. Dıştaki kemerli nişin yekpare mermeri kapı pervazının dış yanlarına kadar dayanarak açıklıktan 0,30’ar m daha geniş kalmakta ve bir koridor hâlinde kapıyı bütünüyle içine almaktadır.
Türbenin kesme taş kaplı cephe duvarları köşelerdeki tuğla örgülü sağlı sollu plasterler ile dikdörtgen panolara ayrılmıştır. Duvardan beşer santimetre taşıntı yapan yaklaşık 0,30 m genişlikteki bu plastırların yukarı doğru 8,50 m yükseldikten sonra külahın eteğine bir metre kadar yakın bir yerde kesilerek bütün cephelerde ve aynı seviyede oluşturdukları bu geniş panoların yüzeyleri çizikleme tekniğinde geometrik desenlerle dekore edilmiştir. Bu dekorasyonda yatay ve dikey eksenlerde birbirine halkalanan sekizgenler her tarafta ana kompozisyonu oluştururlar. Ana yönlere bakan kenarları kısa, ara yönlere meyledenleri biraz daha uzun tutulmuş olan ve birbirlerine halkalanan bu sekizgenler birbirlerinin merkezinde küçük birer kare teşkil ederken aynı zamanda da karelerin kenarlarına bağlanan yanları uzatılmış yatay, dikey altıgenler meydana getirirler. Bunlar alt taraflara doğru bir anda yatay bir çizgi ile kesilerek başka bir desene dönüşmektedir. Burada da zikzaklar yatay ve dikey eksenlerde karşılıklı genişleyip daralarak birbirini kesmekte, aralarda daha küçük papyonlar teşekkül etmektedir. Daha altlarda ise iki yönlü kalın ok uçları desenleri ile birbiriyle kesişen iç içe geçmiş büyük sekizgenler girift ve karmaşık bir geometrik düzen ortaya koyarlar. Bazı cephelerde paralel çizgiler baklava dilimi formunda kompoze edilmişlerdir. Süsleme cephelerde yer yer farklılaşırken, biraz önce bahsedilen ve bütün cephelerde tekrarlanan geçmeli ana geometrik kompozisyonun dışında iç içe geçmiş büyüklü küçüklü sekizgenler kuzeyde, baklava dilimi oluşturan paralel çizgiler doğu girişte, karşılıklı yatay dikey zikzaklarla, iç içe kesişen altıgenler güneyde, altı kollu yıldızlarla büyük dikey baklava desenleri güney-batıdaki panoları süslemektedir.
Yine bütün cephelerdeki her pano aynı yöntemle oluşturulan birer kemerle zenginleştirilmiş, içlerine de küçük birer mazgal pencere açılmıştır. Dikdörtgen şekilli yüzeysel nişler içine yerleştirilen bu pencereler Bizans eserlerinden derlenmiş kısa ve yassı sütunların geniş olan yüzeylerine 0,20x0,56 m ölçülerinde dikdörtgen şekilli delikler açmak suretiyle yapılmışlardır. Aynı usul sekiz cephede de tekrarlanmakta, yalnız mermerlerin yüzeyleri düz ve profilli olarak farklılık göstermektedir. Cephelerde dikkati çeken bir husus da çok sayıda hatıl boşluğunun bulunmasıdır. Duvarlara rastgele açılan bu dikdörtgen hatıl delikleri kuzey cephede 6, kuzeybatıda 7, batıda 8, güneybatıda 7, güneyde 5, güneydoğuda 5, doğuda 8 boşluk hâlinde dağılmaktadır.
Türbenin külaha yaklaşan gövdesinin üst tarafı tuğla örgülü olup, külah üst tarafa 0,10 m çıkıntılı bir silme üzerinde yükselmektedir.
Kenar uzunlukları 3,85-3,90 m arasında değişen türbenin dış yüksekliği 16,85 m’yi bulmaktadır.
Türbe gövdesinin iç yüzü de dıştaki gibi sekizgen planlı olup kenar uzunlukları 2,80-2,95 m arasında değişmektedir. Duvarlar ince yonu taş ile kaplanmış, yerden 6,70 m yükseklikten sonra köşelere yerleştirilmiş sivri kemerli tromplarla kubbeye geçiş sağlanmıştır. Burada sekizgen gövde iki merkezli kemerler yardımıyla on altıgene dönüşerek 1,20 m daha yükselmekte, kubbe de bunun üstünde çıkıntısız bir şekilde oturmaktadır. Kireçle sıvalı olan yarım küre kubbenin çapı 6,80 m’dir. Türbenin içinde herhangi bir sanduka bulunmamaktadır.
Bugün türbenin cenazeliğe inen merdiveni kapalıdır. Önceleri üst kattaki bir delikten alt kata iniliyormuş burası sonra kapatılmış. İ. H. Konyalı bu esere: “Seyfiye-Karasungur Türbesi” diyerek: “Altındaki cenazelik bodrum kattan türbeye açılan deliği komşular körkuyu sanarak, senelerden beri çöplüklerini dökmekte devam ediyorlar. İçindeki yatan zatın kemikleri ve belki de mumyası senelerden beri çöpler altında kalmıştır” sözleriyle eski durumunu dile getirmektedir. M. F. [Uğur] ile M. M. [Koman] 1940’lı yıllarda bu eseri araştırırken alt katının yani cenazeliğin ayrı ayrı üç bölümlü olduğunu ifade ederler. H. Önkal, bu bilgilere dayanarak: “Bu anlatım, bizi eserin alt katına Konya’daki Kesikbaş, I. İzeddin Keykavus ve Kalender Baba türbelerininki gibi, haçvari bir planın olabileceğini düşünmeye sevk etmektedir.” yorumunda bulunmaktadır.
Türbe 1960’lı yıllarda Konya ve Mülhakatı Eski Eserler Sevenler Derneği tarafından tamir edilerek Adliye deposu olarak kullanılmış, 1998 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Bugün çevresi iyi durumda değildir. Etrafındaki bazı toprak çöküntünün önceki yıllarda vuku bulan depremde oluştuğu çevre sakinleri tarafından belirtilmiştir.
Kitabesi olmayan türbenin banisi Seyfeddin Karasungur olarak gösterilmiş ancak bunu ispatlayacak deliller ortaya konmamıştır. Ünlü Selçuklu veziri Celaleddin Karatay’ın (Kemaleddin Rumtaş’la birlikte) da kardeşi olan Karasungur’un, III. Keyhüsrev (1266-1284) zamanında yaşadığı bilindiğine göre 1275’lerden sonra vefat ettiği ve türbesini de ölmeden önce bu yıllar civarında yaptırdığı söylenebilir.