Sırçalı Medrese Mezar Anıtları Müzesi, Gazialemşah Mahallesi, Sırçalı Medrese Caddesi üzerindedir. Selçuklu devlet adamlarından Bedreddin Muslih’in fıkıh ilmi okutulmak üzere inşa ettirdiği medresesi, 1955 yılından itibaren restore edilerek Mezar Anıtları Müzesi olarak düzenlenmiş, 1985 yılında yapılan yeni bir tadilatla da üst katı Konya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğüne tahsis edilmiştir. Banisine atfen Muslihiye Medresesi, çinilerinden dolayı Sırçalı Medrese olarak bilinen eser, bugün “Sırçalı Medrese Mezar Anıtları Müzesi” olarak faaliyetini sürdürmektedir.
Müzede sergilenen mezar taşları arasında XIV. yüzyıldan başlayıp XX. yüzyıla kadar kesintisiz devam eden Karamanoğullarının az sayıdaki nadir parçalarıyla, Osmanlının bilhassa son dönemine ait nadide örnekleri ayrı bir değer taşımaktadır. Müzenin avlusunda, öğrenci odalarında ve kubbeli mekânlarında yer alan bu mezar taşlarından bir kısmı teşhir hâlinde, bazıları da depolanmış vaziyette iken, son zamanlarda yapılan yeni bir düzenleme ile bu eserlerin çoğu yerlerinden alınarak Etnografya Müzesi ile İnce Minare Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nin avlularına nakledilmiştir. Nakilden önce müzede 300 civarında mezar taşı bulunmaktaydı.
Müzedeki mezar taşları -birisi dışında- büyük boyutlu ve anıtsal olmayıp, bunlar işlenirken insan ölçüsü esas alınmış, ölçüleri de yaklaşık bir metrenin altında veya üstünde tutulmuştur. Gövde ve başlıkların şekillenmesi mezar taşlarının da çeşitlenmesine esas teşkil etmiştir. Kaide, gövde ve başlıktan oluşan mezar taşlarından bazılarının kaideleri gövdeye tamamen birleşerek birbirinin devamı olarak görünürken, pek çoğunda kaide, ince veya kalın yontulmak suretiyle ayrı olarak belirlenmiştir. İnce ve dar kaideli olanlar geniş olanlardan daha fazladır. Gövdeler genellikle düz veya kenarları dalgalı olarak kavislenmiş, bir kısmı yukarı doğru genişlerken, pek çoğu dikdörtgen olarak kesilmiştir. Dikdörtgen gövdeliler bir boyun ve başlıkla tamamlanırlar. Yukarı doğru genişleyenler daha çok boyunsuz ve başlıksız olarak dilimli, yuvarlak veya sivri kemerli bir tepelikle nihayetlenmektedir. Bu şekillenmeler aynı zamanda mezarda yatan insanın cinsiyetini, mesleğini, yaşını vb. belirlemektedir. Mezar taşları arasında az sayıda silindirik gövdeli, tablalı ve kare prizmatik başlıklı örnekler dikkati çekmektedir.
Mezar taşları genellikle XVIII ve XIX. yüzyıllara tarihlenirler. Alt ve üst yüzyıllara ait örnekler azdır. Yazılı ve yazısız olanlar arasında yazılı olanlar çoğunlukta olup, erken döneme ait taşlardan tablalı iki örneğin her iki yüzünde de yazıya yer verilmiştir. Prizmatik olanların diğer yüzlerinde de yazılı olanlar bulunmaktadır. Hepsinde malzeme olarak gri ve beyaz mermer kullanılmıştır. Muhtemelen Karamanoğulları Beyliği’ne ait 750/1349 tarihli bir mezar taşı ile XV. yüzyıla ait diğer birkaç örnek aynı üslup özelliği gösterir. Küçük ölçekli bu şahidelerin sade ve düz gövdeleri yanlardan burmalı birer sütunce ile sınırlanmış, tepeleri de dilimli birer kemer ve palmetle tamamlanmıştır. Sütuncelerin oturduğu tepe üstü konmuş zair başlıkların köşeleri pahlanmış ve yüzlerine birer gülbezek kabartılmıştır. Gövdelerin alt tarafları sade bırakılmış, yazılar ise içeriye doğru incelen boyun ve dilimli başlıkların yüzeyine kabartma olarak işlenmiştir. Birkaç satırdan oluşan sülüs yazıların düz veya zencerekli silmelerle enine kuşaklara ayrıldığı, etraflarının çerçevelendiği, bazılarının bitkisel motiflerle tezyin edildiği dikkati çekmektedir.
Müzenin en büyük mezar anıtı Konya’nın eski valilerinden Süleyman Paşa’ya aittir. Gri mermerden olan 1775 tarihli bu anıtın dikdörtgen gövdesinin iki ucunda baş ve ayak şahideleri yükselmekte, daha yüksek tutulan baştaki şahidede on beş satırlık sülüs yazı yer almaktadır. Gövdenin ön ve yan yüzlerine ortada birer rozet kabartılmış, yanlarına simetrik iki kartuş işlenmiştir. Rozetin içi iç içe gülbezeklerle bezelidir. Altta yan yana daireler, üstte dendanların sınırladığı palmet dizisi zenginliği artırmakta, süsleme kompozisyonu, ayak şahidesindeki vazodan çıkan çiçekler ve iri yapraklarla tamamlanmaktadır.
Mezar taşları arasında en çok dikkat çekenler XIX. yüzyıla ait olan şahidelerdir. Form, konu ve kompozisyon olarak en zengin örnekleri teşkil eden bu eserlerin bazıları vazodan çıkan bir çiçek demeti hâlinde biçimlenmiş, bir diğerinin gövdesine kâse içinde üzüm salkımları ile günebakan çiçeği kabartılmış, birçoğu da lale şeklinde bir gövde, dilimli tepelik ve gerdanlıkla tasvir edilmiştir. Bunların yüzeyi bazen yazılı, bazen bitkisel süslemeli olup, hepsinin hanımlara ait olduğuna işaret etmektedir.