SİKKE

Mevlevi serpuşu.

Sözlükte, “damga, alem, alâmet, kaide, namus ve kanun” gibi anlamlara gelir. Istılahta ise, Mevlevilerin giydikleri sembol ve diğer tarikat mensupları arasında alâmetifarikaları olan başlıklarıdır. Dövme yünden yapılır. Kahve ve bal rengindedir. Beyaz olanları da vardır.

Mevleviliğe mensup olmanın kıvancından dolayı sikke, “fahir” diye de anılmıştır. Mevlevi kültüründe sembolize ettiği derin ve yüce anlamlar sebebiyle, “sikke-i şerif” şeklinde de saygılı ile yâd edilir. “Külah”, “külah-ı Mevlevi” diye de dile getirilen bu başlık, önceleri, içi içe geçmiş vaziyette iki kattan meydana gelirdi. 45-50 cm boyunda idi. Daha sonraları tek kat olarak imal edildiği gibi, boyu da biraz kısa tutulmağa başlanmıştır. Gösterişli görünümüne rağmen ağırlığı fazla olmayıp, 200-250 gr kadardır. Önceleri, alt kenarı kalınca, üstü sivrice ve pek düzgün değil iken, zamanla inceltilerek yapılmış ve uzunca fes hâlini almıştır.

Yaygın olduğu ve revaçta bulunduğu dönemlerde önemli bir el sanatı olarak ustalarına güçlü bir gelir ve itibar kaynağı olmuştur. Her şehir ve büyük kazalarda sikke imal edilen özel dükkânlar vardı. Meşhur sikke ustaları, daha çok Bursa ve Konya’da idiler.

Üzerine, “destar” denilen sargı sarılmamış, yalın hâldeki sikkelere, “dal sikke” adı verilir. Bunu daha çok, Mevleviliğe ilgi duyan, ancak henüz intisap etmemiş kişiler giyerdi.

Sikke’nin bazı türleri vardır: Yatarken giyinilen başlığa, “gece külahı” anlamına gelen “şeb-külah”; başta biriken teri alması için giyilene “arakıye” denir. Rengi beyazdır. Sikkeden kısadır. Yalınız giyilebildiği gibi, fesin veya sikkenin altına da giyilebilir. Önceleri herkes tarafından giyilebilirken, sonraları, sadece dervişlerce giyilmeye başlanılmıştır. Henüz dede olmamış, Matbah-ı şerifte hizmetli görevliler de giyerlerdi.

Üste doğru, iki tarafından bastırılarak yassıltılmış olanı “külah-ı seyfî” (kılıç biçimli külah) olarak adlandırılır. Bu, nefisle mücadele ve şeytanla mücahedenin; empati ile her an müşahede ve murakabe altında bulunduruluşun sembolüdür.

Sikke giymeye hak kazanmak, sikke giymek, dergâh gelenek ve göreneklerine göre başlı başına bir liyakat ve mazhariyettir. Belli disiplin ve sınavlardan başarıyla çıkanların ulaşabildikleri bir makam ve mertebenin sembolüdür. Bu anlam ve taşıdığı, ifade ettiği değerlerden dolayı, ilk giydirilişi de şeyhin eliyle ve düzenlenen merasimle olurdu. “Sikke tekbirleme” denilen bu merasimle sikke giymeye hak kazanan derviş, “hücreye çıkma” mazhariyetine de erişmiş olurdu. Önem ve ciddiyetinden dolayı, müntesibin hayatında bir dönüm noktası olan bu seçkin merasim, haftanın cuma veya pazartesi günlerinden birinde ifa edilirdi.

Sikke daima mübarek ve muazzez tutulur, baştan hemen hemen hiç çıkarılmaz, gelişigüzel yerlere konulmaz, uygun olmayan yerlerde giyilmez. Giyerken ve çıkarırken, kenarını hafifçe öperek “görüşme”de bulunulurdu.

Sikkeler kullanım itibariyle, kendi aralarında, ayrıca üç türe ayrılırlar. Bunlar: 1- Külah-ı Teberrük (emanet külah): Geçici bir süre giyilmesine izin verilmiş sikkedir. Bazı kişilerin gönül ve zihinlerini tarikata ısındırmak için, mesela mübarek gün ve gecelerde giymeleri için verilirdi. 2- Külah-ı İradet (asıl külah) bu türde olanıdır. Dergâh işlemlerini tamamlamış, hizmet disiplin ve sınavlarında başarıya ulaşmış dervişlere giydirilirdi. 3- Külah-ı Hilafet: Pir hazretlerinin veya şeyh efendinin vekili ve temsilcisi olma mazhariyetine erişmiş kişilere giydirilen külâhtır. Özel ve destarlıdır. Destar, sikkeye sarılan sargıdır. Giyenin şeyh olduğuna işaret eder. Destarın, öne doğru, göğse gelecek biçimde serbest bırakılıverilen ucuna “taylasan” denilir.

Mevleviliğin Şemsiyye koluna mensup olanlar, sikkelerini, kaşlarına kadar indirerek giyerler ve bundan dolayı, alınları görünmezdi. Bu akıma girmemiş, züht ve takva sahibi olanlar ise, alın görülecek biçimde; arkaya doğru, hafif yatık şekilde giyerek, tarz ve tavırlarını belirtirlerdi.

Mevleviler, hayatlarında bu sembolle tanındıkları gibi, vefatlarını takiben kabirlerine dikilen baştaşında da sikke bir sembol olarak yerini alır ve ziyaretçilerine, daha ilk bakışta kendini belli eder.

Son yılların meşhur sikkecisi, Türbe Caddesi’ndeki mütevazı dükkânında yıllarca zanaatını icra eden merhum Ali Sapmaz* idi. Yaşayan Konyalı sikkecilerin en tanınmışı ise Mehmet Girgiç’tir*.

Sikke

HASAN ÖZÖNDER

BİBLİYOGRAFYA

  • Ankaravi, 1996; Atasoy, 2005; Çelebi, 1957; Duru, 1952; Gölpınarlı, 1953; a.mlf., 1963; el-İstanbulî, 2002; Önder, 1955; a.mlf., 1956; Erol, 1994b; Özönder, 2006.