Minkârizade Oruç Ali Efendi’nin, birkaç nesil sonrasından torunu olan Kadı Abdurrahman Paşa’nın doğum tarihi kesin olarak bilinmese de kendisi gibi kadı olan babası Şeyh Mehmet’in öldüğü 1761 yılında veya daha öncesinde doğduğu anlaşılmaktadır. Resmî göreve ilk kadılıkla başlaması sebebiyle beylerbeyi ve vezir olduktan sonra da “kadı” lakabıyla meşhur olmuştur. Babasının dedesi olan ve Antalya’da büyük vakıflar kuran ulemadan Seyit Osman Efendi’ye nispetle de kendisine Osmanzade denildiği de olmuştur. Büyükbabası, babası ve kardeşi de muhtelif yerlerde kadılık vazifelerinde bulunan Kadı Abdurrahman’ın ataları Alaiye sancağına bağlı İbradı kazasında yaşamışlardır.
Kadı Abdurrahman’ın ileride III. Selim’in en güvendiği adamlarından birisi olarak şöhret kazanmasına sebep olan süreç, devlet aleyhine gelişen bir teşebbüsle başlamıştır. Bu olayın meydana gelmesinden önce İbradı ayanı olan Abdurrahman, etrafına topladığı sekiz yüz civarında adamla, hükümetin de zaafından faydalanmak suretiyle, Alanya’yı kendi nüfuzuna almak için güç kullanmaya karar verdi. Bu plandan devlet merkezi haberdar olunca, alınan önlemler neticesinde Abdurrahman ve yanındakiler yakalanarak, Konya’ya sürgün edildiler. 1210/1795 yılında meydana gelen olayların ortaya çıktığı dönemde, beylerbeyi rütbesiyle Alanya sancak beyi olan Paşa, sonrasında sürece müdahil olarak bu olayların asılsız olduğuna dair merkeze bir arz gönderdi. Bunun üzerine Abdurrahman ve yanındakiler Safer 1211/Eylül 1796 tarihi itibarıyla affedildiler. Hatta Abdurrahman’a İbradı ayanlığı da iade edildi. Abdurrahman Efendi’nin kadı olarak atanması da bu tarihlere rastlamaktadır.
Kadı Abdurrahman, Kayseri’de kadılık yaparken başına gelen talihsiz bir olay, hayatına yeni bir istikamet vermiş; bu olay neticesinde devlet merkezinde ve özellikle de III. Selim nezdinde tanınan bir isim olmuştur. Kendisi Kayseri kadılığında bulunduğu esnada, Kapıcıbaşı olan amcası Seyit Ali Efendi, Bozkır ve Bereketli madenlerinin eminliğini yürütmekteydi. Bozkır ayanı Muhiddin Ağa yanına topladığı adamlarla bölgede rahat ve huzuru kaçırmıştı. Bölgede asayişin yeniden temini ve Muhiddin Ağa’nın yakalanarak Kıbrıs Adası içindeki Magosa Kalesi’nde kalebent olunması (hapsedilmesi), yönünde taşra yöneticilerine hitaben bir ferman yayınlandı. Seyit Ali, söz konusu emir gereği, Bozkır ve Bereketli madenleri emini sıfatıyla Muhiddin Ağa’yı yakalayarak, öldürdü. Bunun akabinde Muhiddin Ağa’nın kardeşi Altı Parmak Halim intikam için, yanına bin civarında adam toplayarak Bozkır madenini bastı. Yaşanan çatışmalar esnasında, Maden Emini Seyit Ali konağında kıstırıldı. Burada yaşanan mücadeleler neticesinde Seyit Ali, kardeşi ve ileri gelen adamlarıyla birlikte katledildi.
Abdurrahman Efendi durumu haber aldığında, bu olaya ön ayak olanları yakalamak ve gerekli cezaları verebilmek için merkezden izin talebinde bulundu. Bunun cevabını beklemeden Kayseri kadılığı görevinden de istifa ederek, olay mahalline oldukça yakın bir yerleşim olan Seydişehir’e gelerek, merkezden gelecek emirleri beklemeye başladı. Bu süreçte devlet merkezi de olaylara kayıtsız kalmayıp, Alanya sancağı mutasarrıfı beylerbeyi İbrahim Paşa’ya suçluları yakalayarak, kadıya teslim etmesi için ferman yollandı. Bu işte İbrahim Paşa’ya yardımcı olmaları için Manavgat ayanı Doğanzade Emin Ağa ile Kadı Abdurrahman Efendi görevlendirildi. Ayrıca Kadı Abdurrahman Efendi amcası Seyit Ali Efendi yerine Bozkır Maden Eminliğine tayin olundu. Hükümetten istediği yetki ve görevi alan Kadı Abdurrahman Efendi, ferman kendisine ulaşır ulaşmaz asileri ele geçirmek için gerekli önlemleri, gecikmeden, almaya başladı. Beyşehir ve Seydişehir kazalarının ileri gelenlerinden de yardım alan Kadı Abdurrahman Efendi, 500-600 kişiden oluşan bir kuvvetle Başkaraviran mevkiinde, içlerinde amcasının katillerinin de bulunduğu bir grupla çatışmaya girdi. Yaklaşık bir gün süren çatışma neticesinde asiler yenilgiye uğratıldılar. Liderleri Altıparmak Halim, Karaman valisine, diğer yandaşları ise Hadim müftüsüne sığındılar. Asilerin teslim edilmesi yönünde ferman gönderilmesiyle yakalanan isyancılardan Nakiboğlu Abdurrahman, Ahmet, Benli Hasan, Çakal Ahmet ve Hüseyin öldürülerek onlara yardım eden Bozkır sakinleri de nezre bağlandı.
Sultan III. Selim, Karaman eyaleti ve çevresinde talimli askerlerin yetiştirilmesini istiyordu. Bu doğrultuda Anadolu ve Karaman eyaletlerine gönderilen ferman ile buralarda asker toplanması için birtakım düzenlemeler yapıldı. Ayrıca hükümet Beyşehir ve Alanya sancaklarında gerçekleştirilecek örgütlenmede Kadı Abdurrahman Efendi’den yararlanmak istemişti. Bunun için 2 Ocak 1802’de Alanya sancağı mutasarrıfı İbrahim Paşa, Alanya’dan alınıp, Kırşehir Mutasarrıflığı görevine atandı. Kadı Abdurrahman Efendi de Rumeli beylerbeyi rütbesiyle Alanya mutasarrıfı olduğu gibi Bozkır Maden Eminliği ile Beyşehir sancağı da uhdesinde kaldı. Bunlara ilaveten Nizam-ı Cedit ordusuna, Üsküdar ve Levent çiftliği ocaklarına asker yazması için “başbuğ” tayin olundu. Beylerbeyi rütbesiyle birlikte paşalık unvanını alan Abdurrahman, bundan böyle, eski görevine atfen Kadı Abdurrahman olarak anılmaya başlandı.
XIX. yüzyılın başlarında merkezî yönetimin Karaman eyaletindeki gücü azalma eğilimindedir. Buradaki güçlü aileler hem ahaliyi hem de valileri baskı altında tutarak, merkezin bu bölgedeki gücünü iyice kırmaktaydılar. Özellikle de köklü bir aileden gelen Candaroğlu Seyit Ebubekir Ağa, Dereli Mehmet ve Kabakkızı oğlu Mehmet isimli şahıslar, yeniçerilerle de ittifak yaparak, valilere, kendi istekleri doğrultusunda kararlar aldırtıyorlardı. Kadı Abdurrahman Paşa’nın, Bozkır bölgesinde çıkan ve amcasının ölümüne sebep olan isyanının bastırılması esnasındaki kararlılığı ve başarısı, III. Selim’in dikkatini çekmiş olmalı ki, bu bölgede güçlü aileleri baskı altına alıp, devlet otoritesini kabul ettirmesi, ayrıca Nizam-ı Cedit örgütlenmesini daha da kuvvetlendirmesi için Alanya sancağı ile Bozkır Maden Eminliği de üzerinde kalmak üzere 25 Ağustos 1803’te Kadı Abdurrahman Paşa’yı Karaman Valiliğine atadı.
Karaman eyaletine atandıktan sonra Kadı Abdurrahman Paşa görev yerine hemen gitmeyip, damadı Şakir Efendi’yi mütesellim olarak Karaman eyaletinin yönetimine tayin etti. Yaklaşık bir ay sonra 30 Kasım 1803’te, Rumeli’deki isyanları bastırma görevini kabul ettiği için Akşehir sancağının idaresi de kendisine verildi. Artık görev yerine gitmeye karar veren Paşa, Karaman’a doğru yola koyuldu. Naipliği esnasında bazı ileri gelenlerin düşmanlığını kazanmış olması, Bozkır’da asilere karşı takındığı sert tutum ile Nizam-ı Cedit örgütlenmesini genişleteceği yönündeki duyumlar, Konya’da kendisine karşı güçlü bir muhalefetin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bununla bağlantılı olarak Konya ayanından Candaroğlu Ebubekir Ağa, yeniçeriler ile Mevlevi Şeyhi İsmail Çelebi’nin de desteğini alarak, Abdurrahman Paşa’yı Konya’ya sokmama ve valilik yapmasına izin vermeme yönünde karar aldılar.
Kadı Abdurrahman Paşa adamlarıyla birlikte Konya’ya birkaç saat mesafedeki Çayırbağı denilen mevkie gelerek burada konuşlandı. Ardından da Konya valisi olduğuna dair fermanı halka tebliğ etmesi için divan kâtibini şehre gönderdi. Bu esnada Candaroğlu Seyit Ebu Bekir ve yanındakiler; Abdurrahman Paşa’nın asıl niyetinin Üsküdar Ocağı’na asker yazmak olduğunu söyleyerek halktan bazı kişileri ayaklandırdılar. Yeni valiyi karşılamak isteyen ahalinin diğer kısmı da tehditler yüzünden vazgeçti.
Kadı Abdurrahman Paşa bu vaziyeti haber alarak, meselenin kan dökülmeden halledilmesi için Konya ahalisine ve asilere nasihatlerde bulunacak adamlar gönderdi. Ancak mevsim kış olduğundan, uzun süreli olarak çadırlarda ikamet mümkün değildi. Bu yüzden Kadı Abdurrahman Paşa adamların cesur ve gözü pek olanlarından iki yüzünü seçerek sabaha karşı kale kapısından girip, isyancılarla mücadele ederek -elli adamını kaybetmesine rağmen- hükümet konağına ulaştı. Bunun ardından Kadı Abdurrahman Paşa vilayet kadısı, müftüsü ve o bölgenin eşrafını makamına davet ederek, Bostancı Ocağı’na asker toplamak için geldiğini, kimseye bir husumetinin olmadığını belirtmesine rağmen Konyalılar sakinleşmediler. Şehrin ileri gelenleri Abdurrahman Paşa’nın yanındaki askerlerin yeterli olduğunu, şehrin dışındaki adamların memleketlerine gönderilmesinin daha doğru olacağını söylediler. Ancak Kadı Abdurrahman Paşa bu isteği geri çevirip, hiçbir suretle de kapı halkını dağıtmadı. Bunun üzerine isyancı grup Kadı Paşa’nın askerlerinden bazılarını öldürüp, konağına taarruz ettiler. Çıkan çatışma neticesinde Kadı Abdurrahman Paşa, elinde bulunan kuvvetle daha fazla dayanamayacağını anladığı için şehrin dışına çıkarak, mağlubiyeti kabul etti. Kadı Paşa gelişmeleri merkeze bildirdiğinde, merkezden valinin şehre alınması yönünde ferman gönderildi. Ancak Konya’nın ileri gelenleri, bu dönemde sık sık rastlandığı üzere, bu fermana riayet etmediler. Kadı Abdurrahman Paşa’yı şehre sokmamak için direnen Konya’nın ayan ve eşrafı, Karaman eyaleti ve çevresinde faaliyet gösteren meşhur bir eşkıya olan Deli Başı İsmail’den, Sivrihisar Voyvodası Yazıcı İbrahim’den ve Deli Bekir isimli kişilerden yardım alıyorlardı. İsyancılar her ne kadar kararlı olsalar da III. Selim hem kendi otoritesinin sarsılmaması hem de içinde yeniçerilerinde bulunduğu, talimli asker yetiştirme politikasına bir direniş olduğu için Kadı Abdurrahman Paşa’nın bir an önce Konya’ya girip, Karaman valiliği görevini icra etmesini istiyordu. Ancak kış mevsimi içinde bulunulduğundan, Kadı Paşa, kapsamlı bir askerî harekât yapıp, şehre hâkim olamıyordu. Birlikler Konya’ya üç buçuk saat mesafesi olan Başara köyünde tutuluyordu. Başara köyü, Abdurrahman Paşa’nın yönetimi altındaki Beyşehir’den sevkiyat yapılmağa müsait bir noktada olduğundan, lojistik imkânlar bakımından oldukça elverişli bir konumdaydı.
Kadı Abdurrahman Paşa’nın önünde Rumeli’de meydana gelen dağlı isyanlarını bastırma görevi de durmaktaydı. Bu durumda acele etmesi gerekmekteydi. Bunun için Bozok sancağı mutasarrıfı Cebbarzade Süleyman Bey’in iki bin kişilik bir süvari ile kendisine yardım göndermesini talep etti. Bu yardım talebi üzerine hükümet Cebbarzade Süleyman Bey’i 1804 yılında Kadı Abdurrahman Paşa’ya yardım etmesi için görevlendirdi. Anadolu’da önemli bir nüfuzu bulunan ve güçlü ayanlardan olan Cebbarzade’nin Kadı Abdurrahman Paşa’ya yardım ediyor olması isyancıların gözünü korkuttu. Konya etrafındaki sancaklardan gelen yardımla birlikte durumlarının iyice zorlaşacağını anlayan isyancılar, başkaldırı hareketini sonlandırmaya karar vererek, 1804 yılı sonlarında Kadı Paşa’nın Konya’ya girmesine izin verdiler. İsyancıların liderlerinden Candaroğlu Seyit Ebubekir, Kadı Paşa’yı etkisiz hâle getirmek için son bir saldırı daha düzenlediyse de başarılı olamayarak yaralı bir hâlde kaçmak zorunda kaldı. Şehre giren Kadı Paşa, ahaliyi kışkırtan birkaç kişiyi yakalatıp, öldürttü. İsyancı elebaşlarının çoğu ise bir şekilde kaçmayı başardılar. Karışıklığı giderip, yönetimi ele alan vali, Konya ahalisi ile bir sorununun olmadığını ilan edip, süratle Nizam-ı Cedit örgütlenmesine yöneldi.
Kadı Abdurrahman Paşa’ya, Karaman valiliği de uhdesinde olduğu hâlde, Asakir-i Şahane Başbuğu unvanıyla Rumeli’deki dağlı isyanlarını bastırması için süratle o taraflara hareket etmesi emredildi. Karaman valiliğine mütesellim atayan Kadı Abdurrahman Paşa emri altındaki adamlarıyla birlikte, 1804 yılının Haziran ayında Üsküdar’a gelerek buradan Rumeli’ye geçti. Burada asilerle karşı karşıya gelen Kadı Paşa bunları yenilgiye uğrattı. Bununla birlikte Abdurrahman Paşa’nın daha ilerilere giderek asileri takip etmesine de izin verildi. Padişah, Üsküdar’a geçerken kendisini ve maiyetini fark ederek başarılarından dolayı kendisine vezir rütbesi tevcih etti (Ekim 1804). Ayrıca aynı sene içinde Konya ve Akşehir sancakları malikâne olarak, Beyşehir, Kayseri, Niğde sancakları da mütesellim ile idare edilmesi ve Nizam-ı Cedit askeri yetiştirilmesi şartıyla uhdesine verildi.
Kadı Abdurrahman Paşa, 1805 yılında, Rumeli’deki isyanları bastırmak üzere, tekrar merkeze çağırıldı. Rumeli taraflarında pek sevilmemesi sebebiyle, Abdurrahman Paşa maiyetindeki askerlerin tedariklerini gidermede ciddi sıkıntılar yaşadı. Bununla birlikte asilerle birkaç kez çarpışarak yenilgiye uğrattı. Hükümet bu galibiyeti için paşayı ödüllendirmek amacıyla, İçel sancağının da uhdesine verildiğini bildirdi. Ancak ordusunun iaşesi meselesinin çözülmemesi, sadrazamın ikili oynaması ve İstanbul’daki yeniçerilerden çekinilmesi gibi sebeplerle ordunun daha fazla ileri gitmesine müsaade edilmedi. Mesele müzakereler yoluyla çözülünce, Abdurrahman Paşa 1806 yılında tekrar Karaman’a döndü.
Abdurrahman Paşa’nın Rumeli’deki faaliyetleri, buradaki ayanların düşmanlığını kazanmasına sebep oldu. Müzakereler esnasında paşanın cezalandırılması da gündeme geldi. Bunun neticesinde Kadı Abdurrahman Paşa 18 Mart 1807 tarihi itibarıyla Karaman valiliği görevinden alınarak, malikâne suretiyle uhdesinde bulunan Alanya sancağı muhafazasına memur edildi. Konya ahalisinin, paşadan memnun olduklarını belirten arz göndermeleri üzerine III. Selim, paşaya eski görevinin iadesi için sadrazamla görüştüyse de padişah bir şekilde ikna edilerek, paşanın geri dönmesi engellendi.
Kadı Abdurrahman Paşa talimli askerleriyle birlikte Alanya’da ikamet etmekteyken, Bayraktar Mustafa Paşa’nın da desteği ile tahta II. Mahmut çıktı. Sadrazam olan Bayraktar Mustafa Paşa, elinde bulunan talimli askerlerle birlikte merkeze gelmesi için Kadı Abdurrahman Paşa’ya bir mektup gönderdi. Bunun üzerine paşa askerleriyle birlikte 5 Ekim 1808 tarihinde Üsküdar’a ulaşır ulaşmaz kendisine Kütahya sancağı ile Anadolu Seraskerliği verildi. Bu esnada ıslahat karşıtları İstanbul’da büyük bir isyan hazırlığına girişmişlerdi. Sarayın savunulması için Kadı Abdurrahman Paşa ve Kaptan-ı Derya Ramiz Paşa buraya çağırıldılar. Ancak isyancıların Selimiye Kışlası ile Levent Çiftliği’ni işgal etmeleri üzerine Kadı Abdurrahman Paşa ve Ramiz Paşa tutunamayarak, geri çekildiler. Takip edilmeleri üzerine de İstanbul dışına kaçtılar. Bir zaman sonra Kadı Abdurrahman Paşa gizlice İstanbul’a gelip, isyancıların içlerine kadar sokularak faaliyetleri ve niyetleri hakkında bilgi edindi. Durumun aleyhine olduğunu anlayarak, yine gizlice Anadolu’ya geçti. Ancak asilerin tesiriyle paşanın bir şekilde, ölü veya diri, İstanbul’a ulaştırılması için emirler gönderildi. Kadı Abdurrahman Paşa bu takipleri atlatarak, memleketi İbradı’ya kadar gelmekle birlikte, ölümden kurtulamayıp, oğullarıyla birlikte idam olundu (Ocak 1808). Bu akıbeti hazırlayan paşanın güvendiği adamlarından biri olan Teke Mütesellimi Kapıcıbaşı Hacı Mehmet Ağa, Abdurrahman Paşa’nın kesik başını da İstanbul’a göndermiştir.