Oldukça zengin Kulu halk kültüründe, insan hayatının safhalarından olan geçiş dönemleri önemli yer tutar.
Geçiş dönemleri içerisinde doğum öncesi ve sonrası, halk arasında ayrı bir öneme sahiptir. Evlilik hayatında çocukların olmaması o evliliğin eksik olduğuna dair algı oluşturmaktadır. Doğan çocuklar aile kurumuna güç katmaktadır. Zirai faaliyetlerin yoğun olduğu toplumda erkek çocuk gücü de temsil etmektedir.
Kısırlık toplum içerisinde bir kusur olarak görülür. Bu durumun tedavisi adına sihrî ve dinî öğeler kullanılır ve genellikle halk hekimliğine başvurulur. Kültürel hayatın değişmesi ve insanların bilinçlenmesiyle bu düşünce değişmiştir. Önceleri halk arasında kadının kısır olduğu kabul edilir ve erkeğin başka bir kadınla evlenmesi hak olarak görülürdü; ancak günümüze doğru doktora başvurmayla beraber bu düşünce değişmiş ve sorunun erkekten de kaynaklanabileceği kabul edilmeye başlanmıştır.
Çocuğun cinsiyeti çok merak edilen bir durumdur. Halk arasında aşermesi ve kadının bedenî özelliklerine göre cinsiyet tahmini yapılmaktadır. Bebeğin sağlıklı doğması için gebelik sırasında kaçınmalar ve uygulamalar bulunmaktadır: Annenin kendi sağlığına dikkat etmesi, çirkin ve olumsuz şeyle bakmaması, yediği ve içtiği gıdaları özellikle seçmesi örnek olarak verilebilir. İlçede, yurt dışına işçi olarak gidebilmek için son dönemlerde akraba evliliği yaygınlaşmıştır.
Doğum esnasında doğacak çocuğa zarar geleceği düşüncesinden dolayı çocuğu ölen kadınlar doğumun yapıldığı yere alınmaz, erkekler de dışarıda bekletilir.
Göbek kesme, tuzlama ve yıkama gibi işlemler çocuğun daha sağlıklı olması için yapılan uygulamalardır. Çocuğun göbeği özenle saklanır. Göbeğin konulduğu ve gömüldüğü yerin, çocuğun gelecek hayatını etkilediğine inanılmaktadır.
Albasması düşüncesi halk arasında geçerliliğini korumaktadır. Kötü ruhların ve güçlerin anneye zarar vermemesi için anne ve bebeğin yalnız bırakılmaması, odada muska ya da Kuran-ı Kerim bulundurulması, yastığın altına bıçak veya makas gibi gereçlerin konulması gibi uygulamalar görülür.
Kırk basması inancı da toplumda etkisini sürdürmektedir. Anne ve çocuğun hastalanmaması ve korunması için her ikisinin yalnız bırakılmaması, loğusa kadınların birbirini ziyaret etmemesi, bebeğin kırkı çıkmadan dışarı çıkmaması, kırkı olan kadınların karşılaşmaları sonucunda kırklarının karışmaması adına birbirilerine iğne alıp vermeleri, çocuğa muska takmaları gibi bazı uygulamalar yapılır. Kırkı çıkan annenin tam olarak temizlendiğine ve kötü ruhların etkisinden kurtulduğuna inanılır.
Yürüyemeyen ve konuşamayan çocuklara dinî, sihrî, halk hekimliği yöntemleri ve hastanede tedaviler uygulanmaktadır. Yürüyemeyen çocuğun ilk önce kösteği kırılır ve bu şekilde yürütülmeye çalışılır. Nazar inancı yörede hâkimdir. Çocuğa nazar değdiğine inanılırsa, hocaya götürülür, ona muska yazdırılır; yatır ve ocağa götürülür. Konuşamayan çocuğa, bazı yaşlı kadınlar tarafından dilaltının kesilmesi, çocuğun dile gelmesi için büyüklere dua edilmesi gibi uygulamalar görülür. Devamlı ağlayan çocuklar genellikle hocaya götürülür ve muska yaptırılır. Çocuğun ilk dişi çıktığında aile arasında “hedik” yapılarak kutlanır ve komşulara dağıtılır.
Sünnet daha çok hasat mevsiminden sonra yapılmaktadır. Sünnet töreni öncesi ailenin yakınlarından veya babanın arkadaş çevresinden bir kirve seçilir. Aileler arasındaki bağın gelişmesi ve güçlenmesi, sosyal ilişkilerin kalıcı olması ve dayanışmanın artması adına kirvelik kavramı halk arasında önemlidir.
Askerlik yörede kutsal kabul edilir ve askere gitmeyenlere iyi bir gözle bakılmaz. Askere gitmeden önce mevlit ve dualar okunur, askerin ihtiyaçları karşılanır. Askere giden gençlerin aileleri diğer askerlere sırasıyla yemek verir. Askere gönderme törenlerinde en dikkat çeken uygulama, bir ailenin evinden alınan ekmeğin bir bölümü asker tarafından yenilir, geriye kalan ekmek saklanır ve askerlik dönüşü genç o kalan ekmeği de yer. Bu, askerin rızkının bitmemesi adına yapılan bir uygulamadır.
Kulu yöresinde görücü usulü, beşik kertmesi, akraba evliliği, az da olsa berdel ve baldızla evlilik gibi farklı evlendirme biçimleri görülmektedir. Yörede toprakların bölünmemesi, ailenin içine yabancıların girmemesi, gelinin tanıdık olması düşünceleri akraba evliliğini yaygınlaştırmaktadır. Günümüzde okuma yazma oranının yükselmesi ve insanların bilinçlenmesiyle birlikte evlilikte yaş sınırı yükselmekle birlikte, evliliği geciken kızların kısmetini açmak için hocaya gitme ve muska yaptırma, nazar değdiğine inanma, kurşun döktürme gibi farklı inanışlar görülmektedir.
Yöre düğünlerinde okuntu geleneği devam etmekte; düğün sahipleri de düğüne gelenlere ve komşulara okuntu adı altında hediyeler vermektedir.
Her aile ekonomik yapısına göre düğün hazırlığını yapar. Zirai faaliyetlerin ağırlığını hissettirdiği dönemlerde düğünler genellikle hasat mevsiminden sonra yapılmaktaydı. Günümüzde düğünler artık yaz aylarında ve özellikle gurbetçilerin geldiği zamanlarda yapılmaktadır.
Kirvelik kavramı gibi sağdıçlık kavramı da toplumda önemli bir yere sahiptir. Düğünün başından sonuna kadar hem kızın hem de erkeğin sağdıcı düğünde gelin ve damada yardım etmeye çalışır.
Kına kız evinde kadınlar arasında yapılır. Gelinin kınası yakıldıktan sonra damada kına yakılır. Kına günü erkek evinde yemek verilir ve dua edilir.
Gelin alma zamanında gelinin beline erkek kardeşleri kırmızı kurdeleyi bağlar. Gelin indirme sırasında dinî ve sihrî uygulamalar görülür. Gelinin indirilmeden mezarın etrafında dolaştırılması, gelin arabadan indirilirken saçı saçılması, bardak kırılması, çeyiz indirilirken yastığın damada götürülüp bahşiş alınması, dua edilmesi yapılan uygulamalardan bazılarıdır. Düğün sonrasında duvak geleneği bulunur.
Geçiş dönemlerinin üçüncüsü olan ölüm kavramı yöre halkı için çok önemlidir. Tabiat olayları, hayvanların davranışları ve rüyaların, ölüm olayına etkisi olduğuna inanılmaktadır. Hiçbir belirti olmadan ecel geldiğinde ölümün olacağına inananlar da çoktur.
Ölen kişinin arkasından sala verilerek halka duyurulur. Halk arasında ölünün bekletilmesi uygun görülmez. Yıkama ve kefenleme işlemleri dinî kurallara göre yapılır. Cenazeyi taşımanın sevabına inanıldığı için herkes cenazeyi taşır ve cenaze taşınırken salâvat getirilir. Ölen kişin arkasından bir hafta boyunca yakın çevre ve komşular yemek yapar ve gelen misafirleri ağırlar. Ölümün yedinci ve kırkıncı gününde ölenin hayrına yemek yapılır ve mevlit okutulur. Kırkıncı günde yapılan yemeğe “ağız yemeği” adı verilmektedir.
Ölen kişinin hayatta yerine getirmediği ibadetleri devir ıskatla karşılanmaya çalışılır. Halk arasında ölen kişiye verilen değer, bazı yörelerde yas süresinin uzunluğuyla da ölçülür. Televizyonun açılmaması, evin içinde sesli bir şekilde gülünmemesi, evin boyanmaması, elbiselerin ters giyilmesi, düğünlerde çalgının olmaması gibi uygulamalar görülür; ancak günümüzde bu kadar katı bir şekilde yas tutulmamaktadır.
Kırsal hayatın ağırlığını hissettirdiği zamanlarda yörede mevsimlik törenler içerisinde yer alan koç katımı büyük bir şenlik şeklinde kutlanılmaktaydı; ancak günümüzde geçim kaynaklarının değişmesi, yurt dışı göç ve hayvancılığın azalmasıyla beraber bu gelenek kaybolmuştur.
Yörede büyü kavramına inanan, büyü yaptıran ve büyüden korkan birçok insan bulunur. Büyü yaptıran insanlar pek hoş karşılanmaz; ama yine de büyü yaygın bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
Kulu yöresinde halk mutfağı geleneklerini bir bütün içerisinde ele almak gerekir. Yiyecek ve içeceklerin yapılışı, saklanması, kış için yapılan hazırlıklar, kullanılan araç ve gereçler yörenin halk mutfağı geleneklerini bize yansıtmaktadır. Yörede yapılan yemekler tahıl ürünleri ve hayvancılığa bağlı olarak et yemekleri olarak karşımıza çıkar.