İnsanları birbirine bağlayan ve duygularını ifade etmeye yarayan önemli unsurlardan birisi de musikidir. Büyük matematikçi ve filozof Pisagor’a göre musiki: “Göklerin dönüşünden oluşan sesten ve bu sesin ahenginden meydana gelmiştir”. Türk musiki bilgini Safiyyüddin Abdülmümin Urmevi: “Musiki ilmî bir sanattır ki, sanatlar arasında bundan şerif (asil) bir sanat yoktur” demiştir. Hz. Mevlâna’ya göre ise musiki: “Âşıkların gıdasıdır”. Dolayısıyla, “musiki, insan ruhuna doğrudan etki eden ve neredeyse bütün insanlığa aynı duyguları paylaştırabilen en önemli sanattır” denilebilir.
Türk musikisi, Türk tarihi boyunca saray ve halk müzisyenlerinin askerî, dinî, klasik ve folklorik türlerde ürettiği ve toplumun her kesiminde kullanılmış bir sanat olup; bir ucu Orta Asya’da Çin’e, diğer ucu Balkanlar’a (Rumeli’ye) ve Fas’a kadar uzanan yirmi beş asırlık köklü bir kültürün çok önemli bir bölümünü teşkil eder. Türk musiki tarihini milattan önceki asırlardan itibaren Orta Asya’dan başlatmak, Selçuklular ve zirveye ulaştığı Osmanlı Döneminden günümüze kadar ulaştırmak gerekir. Türk musikisi, özellikle Osmanlı Döneminde, bir imparatorluğun müziği olmak bakımından, musikiyle doğrudan ilgili askerî, dinî, tasavvufi, saray ve elit çevrelerde müesseseleşmiş, ayrıca toplumsal mozaiği meydana getiren çok çeşitli etnik ve kültürel unsurların katılımıyla da renklenmiş ve zenginleşmiştir.
Türk musikisinin tarih içindeki seyri ve gelişmesi, çeşitli Türk devletlerinin birbiri ardınca kurulan merkezlerindeki kültür hayatı ile yakından ilgilidir. X. yüzyılın büyük bilgesi Türkistanlı Farabi’den, XVII. yüzyılın en büyük bestekârı İstanbullu Itri’ye kadar geçen sürecin, Doğudan Batıya doğru ve düzgün bir coğrafi çizgi üzerinde akan kültür başkentlerinin sanat tarihi açısından taşıdığı özellik, çok defa kendileri de iyi bir sanatkâr olan hakanların saraya topladıkları ve himaye ettikleri sanatkârlar sayesinde bir kültür ocağı niteliğini taşımalarıdır.
Klasik Türk musikisinin gelişmesinde, çeşitli sosyal ve iktisadi sebeplerin yanında, Türk-İslam toplumunun maneviyatını son derece yüksek tutan, edebiyat ve musikiyle, din müessesesi arasındaki sıkı bağın da çok önemli bir payı vardır. Osmanlı Dönemi, esasen, kültür alanında Selçuklunun devamından ve gelişmesinden ibarettir. Bu gelişme, manevi açıdan, Kaşgarlı Mahmut, Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hz. Mevlâna’nın doğudan üfledikleri iman bütünlüğü içinde ve sevgi birliği melteminde oluşmuştur.
Türk musikisinin seyrini, XIII. yüzyıldan sonraki Türk tarihinin genel tablosu içinde izlemek mümkündür. İslami Türk edebiyatının gelişmesi, ayrıca, Anadolu’da Yunus Emre ile Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin Türk kültür hayatına etkileri, zamanımıza kadar ulaşan hamle kazandırmaları, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türk halk kültürüne büyük katkıda bulunması, bu manevi kazancın kaynaklarını teşkil etmiştir. Mevleviliğin musikiye büyük önem vermesi ve Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled’in muktedir bir bestekâr olması, bu dönemde Türk musikisinin verimini ve etkinliğini arttıran faktörler olmuştur. Böylece oluşan ve elimize ulaşan Türk musikisine ait belgeler, XIII. yüzyıldan başlamaktadır.
I. Konya'da Klasik Türk Musikisi/Türk Sanat Müziği
Konya’da da musiki, XIII. yüzyıldan günümüze kadar birçok evrelerden geçerek gelmiştir. Musikinin ilk sesi Selahaddin Zerkubi’nin altın döverken oluşan melodilerinden başlayarak, Mevlevi ayin-i şeriflerindeki muhteşem eserlerin ve bestelerin icra edilmesine kadar sürmüştür. Mevlevihaneler, birer musiki mahfili olarak birçok bestekâr, ayinhan ve icrakâr yetiştirmiştir. Konya bunlardan nasibini almış, hatta İstanbul ve diğer şehirlere Mevlevi sanatkârlar göndermiş; onlar da yeni sanatkârlar yetiştirmiştir.
Selçuklu sarayı mensupları ve saraya yakın kimseler, Mevlevi musikisi ile meşgul olurken, Konya’nın sade vatandaşları da saz meclislerinde duygularını terennüm etmişler; saz eşliğinde koşmalar, divanlar okuyup söylemişlerdir. Ayrıca, XIX. yüzyılın sonlarına doğru yine bir Mevlevi olan Hemdem Sait Çelebi’nin Mevlâna Türbesi önünde açtığı ve himayesine aldığı halk ozanlarının devam ettiği Sulu Kahve’de birçok halk sanatçısı yetişmiş ve halk musikisi geleneği, zamanımıza kadar süregelmiştir. Mevlevi musikisinin dışındaki klasik Türk musikisinin halka yönelmesi ve halk tarafından sevilmesinde de yine Mevlevi sanatkârlar öncülük etmiştir.
Türklerde müzik eğitim-öğretimi Selçuklu Döneminde başlamış, Osmanlı Döneminde belirginleşmiş, Cumhuriyet Döneminde ise kökleşip sağlamlaşarak yaygınlaşma sürecine girmiştir. Selçuklu Döneminde Türk eğitim sistemi daha çok din temeline dayanıyordu ve bu sistem içinde müzik öğretimi geleneksel askerî müzik öğretim kurumları dışında daha çok dinî idi. Osmanlı Döneminde geleneksel eğitim sistemi içinde ise hem amatör hem de mesleki müzik faaliyetlerine yer veriliyordu. Genel müzik öğretimi, daha çok sıbyan mektepleri ve medreselerde; amatör müzik öğretimi, daha çok belli tekkeler ve saraylarda; mesleki müzik öğretimi ise, tekkeler ve medreselerin belli bölümlerinde yapılıyordu.
Konya’nın tarihte bilinen en eski musiki teşkilatı, diğer büyük şehirlerimizin tarihlerinde de olduğu gibi “tablhâne” denilen askerî musiki takımıydı ki, Osmanlı tarihinin “mehterhâne”si, işte bu millî teşkilatın imkân nispetinde gelişerek devamından ibarettir. Bugün ise, Konya’da askerî bando ve Konya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde varlığını sürdüren mehter takımıdır.
1989 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olarak kurulan ve 1990 yılında açılan sınav sonucu oluşturularak 1991 yılı Nisan ayında Konya’da çalışmalarına başlayan Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu da başarıyla görev yapmakta; faaliyetleri ile Konya’da, ülkemizde ve dünyada musikimizi ve kültürümüzü tanıtmakta ve yaşatmaktadır.
Türk musikisi eğitimi veren kurumlar arasında Konya’da Selçuk Üniversitesi Dilek Sabancı Devlet Konservatuvarı da çok önemli ve ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. 1991 yılında kurulan konservatuvar, 1993’te Sahne Sanatları Bölümü ve Türk Müziği Bölümleri’nde eğitim-öğretime başlamış ve ilk mezunlarını 1997 yılında vermiştir. 300’e yakın mezunu, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sanatçı ve öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır. Konservatuvar, 2006-2007 eğitim-öğretim yılından itibaren Selçuk Üniversitesi Dilek Sabancı Konservatuvarı binasında hizmet vermekte olup; adı, 2008’de YÖK oluru ile Dilek Sabancı Devlet Konservatuvarı olarak değiştirilmiştir. Konservatuvarın Geleneksel Türk Müziği Bölümü içerisinde, hâlen eğitim-öğretimini sürdüren Türk Sanat Müziği Ana Sanat Dalı’nın yanı sıra, 2005-2006 eğitim-öğretim yılında açılmış olan, kuruluş aşamasındaki Türk Halk Müziği ve Türk Halk Oyunları ana sanat dalları da vardır.
Konya’da müzik eğitimi veren yükseköğretim kurumları arasında, 1987-1988 eğitim-öğretim yılı içerisinde Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesine bağlı olarak açılan ve öncelikli amacı orta dereceli okullara müzik öğretmeni yetiştirmek olan Müzik Öğretmenliği Bölümü’nün de önemli bir yeri vardır. Müzik Öğretmenliği Bölümü, 1990-1991 eğitim-öğretim yılı sonunda ilk mezunlarını vermiştir. Bu Bölümün kuruluş aşamasında, dönemin Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Halil Cin’in özel talebiyle görev alan, merhum udi, bestekâr, müzikolog ve yüksek mimar Cinuçen Tanrıkorur’un da önemli emek ve katkıları olmuş ve Türkiye’de müzik öğretmeni yetiştiren kurumlar arasında ilk defa yarı yarıya Türk ve Batı musikisi eğitimi veren bir bölüm öğretim planı oluşturulmuştur. Bir süre başarı ile yürütülen bu eğitim-öğretim planı, daha sonraki yıllarda ağırlık olarak, Türk musikisi eğitimi aleyhine olacak şekilde değiştirilmiştir. 2010 yılında Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi adını alan bu kurum, 2011 yılının sonunda Konya Üniversitesine (11.04.2012 tarihinden itibaren Necmettin Erbakan Üniversitesi) bağlanmıştır.
Bundan başka, Konya’da ortaöğretim düzeyinde eğitim veren ve esas amacı müzik ve diğer sanat dallarında yükseköğretime öğrenci hazırlamak olan Konya Çimento Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi de bulunmaktadır.
Bu kurumlar, müzik eğitimi vererek, eğitimli müzik insanları yetiştirmenin yanı sıra, öğretim elemanları ve öğrencileri ile birlikte hazırladıkları ve halka sundukları konserlerle kültür ve sanat hayatına da katkı sağlamaktadırlar.
Konservatuvar gibi, müzik eğitimi ve öğretimi veren, ancak, çok az sayıda kişiye ve çok küçük bir kitleye hizmet veren kurumların yanında toplum içindeki etkin müzik çalışmaları ise, sadece musiki dernekleri ve halk eğitim merkezlerinin sınırlı ve özverili gayretleri ile var olabilmektedir.
Konya’da 1950’li yıllardan sonra üç defa kurulmuş, fakat hiçbiri uzun ömürlü olamayarak kapanmış olan Musiki Derneği, son olarak 1984’te, Türk musikisine gönül vermiş ve tamamen amatör olan bir grup musiki sevdalısı tarafından, Konya Musiki Derneği* adıyla dördüncü defa yeniden kurulmuş olup, varlığını ve çalışmalarını hâlen başarıyla sürdürmektedir.
Bunların yanında, Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün de bu alanda bazı faaliyetleri olmuştur. Bunlar; 1996-2006 yılları arasında faaliyet gösteren ve amacı halk müziğimizi millî kültür ve çağdaş anlayışa uygun olarak yaşatmak, tanıtmak ve yaymak olan Türk Halk Müziği Topluluğu; yine aynı yıllarda aralıklarla faaliyet gösteren ve amacı Türk folklorunu ve özellikle Türk halk danslarını, müziğini ve kıyafetlerini ülkemizde ve dünyada tanıtmak olan Türk Halk Oyunları Topluluğu; 1998-2000 yılları arasında faaliyet gösteren ve amacı Türk müziğini yozlaştırıcı müzik türlerinin etkisinden korumak ve sanat değeri yüksek Türk müziği eserlerini sunmak olan Türk Sanat Müziği Topluluğu; 1999 yılında kurulan, ancak yaşatılamayan ve amacı Konya türkülerini yozlaşmaktan korumak, notaya alınabilir olanlarını tespit ederek notaya almak, türküleri yorumlayarak yurt içi ve yurt dışında tanıtmak, unutulmalarını önlemek ve Konya ustalarını anarak tanıtmak olan Konya Türküleri (Barana) Topluluğu sayılabilir.
Ayrıca, benzer amaçlarla bazı sivil topluluklar kurulmuşsa da bunların bir kısmı çok kısa ömürlü olmuş, bir kısmı da oldukça niteliksiz ve düzeysiz çalışmalarda bulunmuştur. Baranalar ise, hâlen bazı küçük gruplar hâlinde bir araya gelip çalışarak, Türk halk musikimizin önemli yapı taşlarından olan Konya türkülerinin icrasına ve yaşatılmasına katkıda bulunmaktadırlar.
Böylece Konya, Selçuklular Döneminde belirginleşen ve tarihin derinliklerinden süzülerek ve gelişerek gelen bu kültür ve sanat geleneğimizi bugün de başarıyla sürdürmekte, milletçe sahip olduğumuz değerlerin bilincinde olarak, kendi öz kültürümüzün en önemli parçalarından biri olan musikimizin yaşanmasına, yaşatılmasına ve gelişmesine her düzeyde katkı vermenin gayreti içerisindedir.