MÜBARİZEDDİN ARMAĞANŞAH

Atabeg, üstadüddar ve subaşı olarak görevler yapan Türkiye Selçuklu emiri. (ö. 638/1241)

Mübarizeddin Ertokuş’un azatlısı olan Armağanşah’ın adı Saadeddin el-Hac Armağanşah b. Abdullah olarak zikredilmektedir. Antalya’da 637/1239’da yaptırdığı bir medresesinin kitabesinde adı sadece Armağan şeklinde olup vakfiye ve İbn Bibi’de Armağanşah’tır. Lakabı İbn Bibi’de Mübarizeddin, vakfiyede Sadeddin kaydedilmiş olmasına rağmen aynı şahsiyetin bahis mevzuu olduğunda şüphe olmasa gerektir İbn Bibi ondan, Mübarizeddin Armağanşah veya Hacı Armağanşah diye bahseder. Bu münasebetle onun hac ettiğine hükmedilebilir. Tam olarak ne zaman ve nerede doğduğu hakkında bir bilgi bulunmayan Armağanşah’ın küçük yaşta Mübarizeddin Ertokuş’un hizmetine girdiği görülmektedir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâeddin Keykubat zamanlarında Antalya ve havalisinde yaptığı fetihleri ve buralarda uzun müddet süren valiliği (subaşı-serleşker) ile şöhret kazanmış bir devlet adamı olan Ertokuş’un yanında 1207 yılından bilitibar bu bölgede fetihlere katıldığı tahmin edilmektedir. Selçuklu Devleti’nin emirüssevahili olan Ertokuş’un donanma ve denizcilik konusundaki kabiliyeti düşünüldüğünde Armağanşah’ın da donanma konusunda yetenekli bir emir olduğu akla gelmektedir.

Armağanşah, Eryokuş’un yaklaşık yirmi yıla yakın Antalya valiliği yaptığı süre zarfında onun gulamları arasında yer aldı. I. Alâeddin Keykubat, Erzincan’ı Mengüceklerden olan Alâeddin Davutşah’tan alınca oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i buraya melik yaptı ve bu münasebetle Mübarizeddin Ertokuş’u da onun işlerinde yardım etmek üzere oğluna atabeg tayin ederek takriben 625/1228 yılında Erzincan’a göndermesiyle Ertokuş’un yokluğunda muhtemelen Antalya valiliği görevini devam ettirdi. Bu görevde ne kadar kaldığı bilinmeyen Armağanşah’ın Keykubat’ın son yıllarında Selçuklu sarayında önemli görevlere geldiği bilinmektedir. Nitekim Mübarizeddin Armağanşah’ın II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde önemli saray görevlerinden biri olan üstadüddarlık yaptığı İbn Bibi tarafından zikredilmektedir. Hacı Armağanşah, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in cülusunda da bu görevde bulunuyordu. Yani saray nazırı olup, sultanın gelirlerini tahsil ederek gerekli yerlere sarf etme, saray mutfağının ve saraydaki diğer dairelerin ihtiyaçlarını giderme, buralardaki görevlilerin idaresini üstlenme, vakıflara nezaret etme gibi görevleri yürütüyordu.

Alâeddin Keykubat’tan sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev, babasının veliaht ilan ettiği kardeşi şehzade İzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin’i henüz çocuğu olmadığı için bunları öldürtmeye cesaret edemedi ve Burgulu (Uluborlu) kalesine göndererek hapsettirdi. Eyyubi melikinin kızı anneleri Melike Adiliyye’yi de Ankara kalesine gönderip kısa bir süre sonra da burada eski Türk geleneğine göre yay kirişi ile boğdurarak öldürttü. Sultan Gıyaseddin’in, Berduliye adındaki hanımından doğan İzzeddin Keykavus, bir Rum cariyesinden doğan Rükneddin Kılıçarslan ve Gürcü melikesinden olan Alâeddin Keykubat adlı üç oğlu dünyaya gelmiş ve bunlardan İzzeddin Keykâvus’un atabegliğini Mübarizeddin Armağanşah’a havale etmiştir ki bu unvanın 637/1239 tarihli medrese kitabesinde bulunması da bunu teyit eder. Armağanşah’ın bu göreve getirilmesinin hemen akabinde Keyhüsrev, üvey annesi Eyyubi prensesi Melike-i Âdiliyye’den olan ve hapsettirdiği küçük kardeşleri Kılıçarslan ve Rükneddin’in öldürülmelerini Mübarizeddin Armağanşah’a havale etmiştir. İbn Bibi’nin naklettiği, fakat kesin olarak açıklayamadığı rivayete göre Armağanşah iyi bir insan olduğundan şehzadelere kıymakta tereddüt göstermiş, bazılarına göre onların yerine iki köle öldürerek sultana bu işi yaptığına dair nişan götürdüğü; diğer bir kısmına göre bunları öldürdüğü zikredilmektedir. Her iki rivayetin de gerçekliği tahkik edilememiştir. Ancak Keykâvus zamanında, 647/1249 yılında, Uç’ta Türk Ahmet adında birinin ayaklanarak I. Keykubat’ın oğlu olduğuna dair iddiada bulunabilmesi bu öldürme keyfiyeti hakkında bu gibi rivayetlerin halk arasında yaygın bulunduğunu gösteren bir delildir (İbn Bibi, s. 472-473).

Armağanşah’ın iki yıldan fazla yürüttüğü atabeglik görevi sırasında Selçuk devletini sarsan Babailer hareketi hızla yayılmaya başladı. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde (1237-1246); Selçuklu, Eyyubi ve Harizmli kuvvetlerinin faaliyet gösterdiği Sumeysat (bugünkü Adıyaman-Samsat), Behisni (Adıyaman-Besni) havalisi gibi Türkmenlerin yoğunlukta olduğu bir saha olan Kefersud ve Maraş taraflarında başlayan isyan hareketi, Selçuk ordularının birkaç defa mağlubiyete uğramaları dolayısıyla, Malatya’dan Sivas ve Amasya taraflarına kadar genişledi. Konya’da bu haberi alan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, dehşete kapılıp Kubadabat Sarayı’na, oradan da Beyşehir Gölü’ndeki adaların birine gitti. Anadolu’da çok sevilen Mübarizeddin Hacı Armağanşah’ı, Amasya subaşılığına getirerek, bu isyanın bastırılması için ordunun başında gönderdi. Hacı Armağanşah asilerden önce Amasya’ya vardı; şehre hâkim olup Baba İlyas’ı zaviyesinden çıkartıp kale burcunda astı. Armağanşah bunlarla yaptığı müteaddit muharebelerde bazı muvaffakiyetler kazandı ve birtakım ileri gelen asileri ve bizzat Baba İlyas’ı öldürmeğe muvaffak olduysa da Baba’nın hiçbir fani tarafından öldürülemeyeceğine itikat ettiklerinden, Baba’nın göklere çıkıp meleklerden yardım getireceğine inandılar. Bu sebeple daha kuvvetli olarak savaşa giriştiler. Saldırılarında, kadın ve erkekler; Baba, Rasulullah, diyerek bağırıyorlardı. Mübarizeddin Armağanşah ile yapılan savaşta asiler yine üstünlük kazandı ve nihayet bu şiddetli muhaberelerde Selçuklu kumandanı Mübarizeddin Hacı Armağanşah’ı da şehit ettiler (1241).

Yaptığı iyi işleriyle tanınan ve dürüst bir kişiliğe sahip olan Armağanşah, İbn Bibi tarafından dindarlıkta, dirayette, cesarette ve iyi ahlaklı olmada Rum memleketlerinde örnek gösterilen bir devlet adamı olarak övülmektedir. Babailer isyanı sırasında şehit edilen Hacı Armağanşah’ın ailesi ve cemaati hakkında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in has kölelerinden biri olan Ertokuş’un vakfiyesinde ve Osmanlı vakıf defterlerinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Ertokuş’un evladı olmadığından vakfiyesinde tevliyeti azatlı kölelerinden olan Selçuklu devlet adamları arasında mühim bir mevki alan Armağanşah üzerine yapmıştır. XVI veya XVII. asra ait olan vakıf defterinde Ağros köyünün, Ertokuş vakfiyesinden alınan bir parça kaydedilerek, Mübarizeddin Ertokuş’un medrese ve sair vakıflarına ait olduğu ve tevliyetin azatlısı Armağanşah evladı elinde bulunduğu yazıldıktan sonra o zamanda köyün Cami, Alaca, Emineddin, Çeşme, Yunus, Pazar, Otaç, Sinan, Bıçakçı, Ak-hoca, Seyran [?], Mahalle-i Zimmiyan ( Hristiyanlar) ve Duman adlarını taşıyan on üç mahalleden müteşekkil olduğu, köyde vergiye tâbi 722 Müslüman ve 39 Hristiyan mükellefin ve ayrıca da mütevelli Armağanşah’ın evladından yirmi beş evin bulunduğu yazılıdır. Osmanlı Dönemi vakıf defterlerinin de işaret ettiği gibi Armağanşah’ın neslinden gelen Isparta’nın bugünkü adıyla Atabey olan kazasıyla Beyşehir’in Alpgazi köyündeki vakıflarına bakan birçok evlat ve ayali Osmanlı Döneminde de yaşamışlar ve vakıflarını idame ettirmişlerdir.

Cömert bir kişiliğe sahip olan Mübarizeddin Hacı Armağanşah’ın Antalya, Isparta, Konya ve Beyşehir’de banisi olduğu pek çok vakıf eseri bulunmaktadır. Antalya’daki Atabey Armağan Medresesi, Kaleiçi’nde İmaret Medresesi ile karşı karşıya olan yapı, Yivli Minare’nin de oldukça yakınındadır. Banisine atfen Atabey Armağan Medresesi, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi ya da Keyhüsrev Medresesi olarak da geçer. Selçuklu medreseleri yaptıranın değil dönemin sultanın adıyla anıldığından Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi diye adlandırılmıştır. Kitabesinde 637/1239 yılında, el-Emirü’l-merhum Saadeddin el-Hac Armağanşah b. Abdullah tarafından yaptırıldığı kaydedilmektedir. Beyşehir’e bağlı Alp-Gazi köyünde Hacı Armağanşah’a ait Hacı Armağan zaviyesi ve vakıfları olduğuna dair Osmanlı Devrine ait Konya evkafı 584 Nu.lı vakıf defterlerinde kayıtlar mevcuttur. 1483 yılı vakıf tahririndeki kayıtlara göre Alpgazi köyü takriben 400 dönüm kadar bir yer iken Hacı Armağanşah burayı satın almış ve zaviyesine vakfetmiştir. Ayrıca vakfın tevliyetini evladına bırakmış olup, mütevelli olanlar hâsıladan 1/4 oranında pay almalarını şart koşmuştur. Tahrir defterlerinde zaviyeye vakfedilen gelirler hakkında da ayrıntılı bilgiler mevcuttur. 1767 yılında Hacı Armağan evladından olan müderris Osman ve Seyyit Hüseyin ve diğer Osman Alpgazi köyünde ve Çiftlik mevziinde bazı yerleri zaviyeye vakfetmişler ve tevliyeti evlatlarına şart etmişlerdir. Ayrıca Beyşehir’de, Hacı Armağanşah Camii bulunmaktadır. Hacı Armağanşah Camii XIII. yüzyılın ilk yarısında 1239-40 yıllarında inşa edilmiş olmalıdır. Bu cami bazı belgelerde Meydan Mahallesi Camii olarak da anılmaktadır. Hacı Armağan Camii, Beyşehir ilçe merkezinde kendi adını verdiği Hacı Armağan Mahallesi’nde bulunmaktadır. Bugün “Cuma Camii” olarak bilinen eser, taş malzemeden inşa edilmiştir. Sahip Ata Fahreddin Ali’nin Konya’daki medresesine ait Vakıflar Genel Müdürlüğü 592 Nu.lı defterde kayıtlı olan vakfiyede Konya’da bir Armağanşah Mahallesi mevcuttur, ki bu mahallede Mübarizeddin Hacı Armağanşah’a ait bir vakıf olduğu ve isminin buradan geldiği kabul edilebilir.

MUSTAFA AKKUŞ

BİBLİYOGRAFYA

  • İbn Bibi, el-Evamir, 1996, II/27-28, 51-52; Ebü’l-Ferec Tarihi, 1999, II/539-540; Konyalı, 1946, 53-54, 63-64, 69, 304; Turan, 1999, 267, 410, 423-424, 464; a.mlf., 1947b, 420-423; Muşmal, 2005, 167-168, 207-208; Erdoğru, 1998, 84; Yıldırım, 1998, 14, 30; Ayaz, 2012; Doğan, 2012, 42-44.