Şerafeddin Türbesi, Konak Meydanı’ndaki Şerafeddin Camii’nin güney duvarına bitişik olup, kare planlı kübik gövdenin üstten sekizgene dönüşerek içten kubbe, dıştan konik külahla örtüldüğü mezar anıtlarındandır.
Kare planlı kübik gövdenin güney cephesi kesme, diğer duvarları moloz taşla kaplanmış, üstteki sekizgen kısmıyla kubbe ve külahı tuğla ile örülmüştür. Türbenin kapısı güneyde olup, cephenin doğu köşesine yakın bir yere açılmıştır. Dikdörtgen kapının hemen yanında duvar ortasına gelecek şekilde açılan dikdörtgen bir pencereyle aydınlatılan eserin kübik gövdesinden sekizgen kasnağa tromplarla geçilmektedir. Kasnağın doğu ve batısındaki ana yöne bakan cephelerinde iç içe dikdörtgen ve kemerli birer niş bulunmaktadır. Duvardan 10 cm kadar içeride kalan nişlerden içtekinin kemeri iki kademeli olarak örülmüştür. Trompların dışa bakan yüzleri meyilli bir üçgen çatı şeklindedir, üst taraflarında da dikdörtgen birer pencere açıklığı bulunmaktadır.
Önceki yıllarda Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından orijinal durumuna uygun olarak yeniden inşa edilen türbenin yerinde Selçuklu mimarisinde bir türbenin var olduğu günümüze gelebilen eski fotoğraflarından anlaşılmakta, yakın zamana kadar temel kalıntılarının bakiyeleri görülebilmekteydi.
Şerafeddin Camii’nin güneyinde 1924 yılına kadar sağlam vaziyette bulunan bu ata yadigârı mezar anıtı, yine o zamanki belediyenin imar faaliyetleri sebebiyle yol açmak ve meydan tahsis etmek bahanesiyle yıkılmış, yakın zamana kadar bir daha da yapılmamıştı. Neyse ki bu ayıp, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek döneminde türbenin yeniden inşasıyla ortadan kaldırılmıştır.
Caminin kıble tarafında ve minare dibine kadar doğusunda duvarla çevrili eski bir mezarlık olduğunu söyleyen Konyalı: “Kıble duvarının doğu tarafında mahruti bir kümbet yapışmış bulunuyordu” diyerek şöyle devam eder: “Caminin önündeki türbesi bugün ayakta kalan Selçuk kümbetlerinden bambaşka, müstesna ve eşsiz bir Selçuk tipi idi. Türbenin alt kısmı dört köşe idi. Sonra yüzleri sekizleşiyor ve daha sonra da mahruti kısım başlıyordu. Sekiz yüzünden dördünde kitabe denilen beyzi kemerler, dördünde birer pencere vardı. Yüzlerin dörtten sekize geçerken bıraktığı köşeler içten istelaktitlerle süslü idi. Kapısı kıbleye açılıyordu. Altında bir cenazelik bodrum katı vardı. Buradan dört mail menfez bodrumun bozuk havasını dışarıya verirdi. Ben yıkılırken türbeyi gördüm. Harç; taşı ve tuğlayı yekpare bir kaya hâline getirmişti. Müşkilatla ve dinamitle yıkılabilmişti. Türbenin içinde ve kapısında yazıldığı tarihi gösteren bir kitabe yoktu. Mescid bunun kuzeyinde idi. Türbenin yıkıldıktan ve kitapları buraya taşındıktan sonra yazılmıştı.
M. Önder de Şerafeddin Camii’ni anlatırken: “Caminin ilk banisi, XIII. yüzyılda yaşamış Şeyh Şerefeddin’dir. Bu zatın ayrıca, Şerefeddin Camii’nin güney yönünde bir de türbesi varken Türbe 1925 yılında Konya Belediyesince istimlâk edilerek yıktırılmıştır.” malumatını verir.
Birkaç yıl öncesine kadar kaderine terk edilmiş metruk durumdaki türbenin önce temelleri açılarak plan şeması ortaya çıkarılmış, yıkılmadan önce çekilen fotoğraflarından da istifade edilerek yeniden inşa edilmiştir.