Günümüzde Selçuklu ilçesi sınırları içerisinde bulunan Zevle Mahallesi, geçmişi Selçuklu Dönemine kadar ulaşan Konya’nın en eski sur içi mahallelerinden biridir. Adı, bazı araştırmacılar tarafında Zivle Mahallesi olarak okunan mahalle, Karamanoğulları ve Fatih dönemleriyle 924/1518 tarihli Yavuz dönemi il yazıcı defterlerinde mevcuttur. Yine Kanuni dönemine ait tarihsiz bir il yazıcı defterinde mahalle, dört hane ve sekiz neferden ibarettir. 992/1584 yılında, III. Murat dönemi yazımında mahallenin mükellef sayısı 44’tür. Bu dönemde mahallenin bir hayli geliştiği ve genişlediği anlaşılmaktadır.
Adını XIX. yüzyıl ortalarına kadar koruyan mahalle, 1847-48 yılı temettüat defterlerinde üç grupta on kişi olarak vergilendirilmiştir. En yüksek vergi miktarı 60,5; en düşük vergi miktarı ise 22,5 paradır. Günümüze gelemeyen mahalle muhtemelen Beyhekim Mahallesi ile birleştirilmiştir.
Mahallenin sınırları kesin olarak bilinmemekle beraber, doğuda Alâeddin Tepesi, güneyde Beyhekim, kuzeyde Binari mahalleleri ile çevrilidir. Mahalle adını, eski Zindankale ve Yaka Yolu üzerindeki Zevle Sultan Mescidi ve Türbesi’nden almış olmalıdır (Zevle Sultan’ın şahsiyeti ile ilgili bilgi bulunmamaktadır). Vaktiyle mescit ve türbe yanında bulunan tekke, 1944 yılında yıkılmıştır.
Çeşitli vesilelerle şeriye sicillerinde yer alan bu mescidi bazı araştırmacılar, Şazbey Mescidi sanmışlardır. Karşısında 1341 tarihli bir çeşme bulunan mescidin, miladi 1219-1236 yıllarında I. Alâeddin Keykubat döneminde yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Mescitle ilgili nakledilen bir menkıbe de bu tarihi doğrular gibidir. Menkıbe şöyledir:
Şeyh Sadreddin Konevi’nin oğlu Sadeddin Çelebi, hocası Şeyh Sadaka’nın Musalla’daki evine, okumak için her gün Zevle Sultan Mescidi’nin önündeki yoldan gidip gelmektedir. Mescidin inşası esnasında Sadeddin Çelebi, ustalara mescidin mihrabının Kâbe’den muharref olduğunu söyler. Ustalar itiraz edince de küçük Sadeddin bir keramet izhariyle Kâbe’yi onlara gösteriverir.
Sadeddin Çelebi’nin vefatına, erken gösterdiği bu kerametinin sebep olduğu rivayet edilir. Saadeddin Çelebi, hocasının evinde, onun dizinde vefat eder ve vefat ettiği yerde de toprağa verilir. Sadeddin Çelebi, Sadreddin Konevi’nin tek oğlu olan Sadedin Çelebi’nin, hocası Şeyh Sadaka ile birlikte Moğollar tarafından şehit edildiği de rivayet edilir.
İ. H. Konyalı’nın ifadesine göre mescit, XX. yüzyıl başlarında ahır olarak kullanılırken, Abdülvahit Çelebi tarafından tamir ettirilerek ibadete açılmıştır. Mescit, 1960 yılında da bir tamir görmüş; bu tamiratta türbe, mescit dışında ve açıkta bırakılmıştır.
Mahalle; elli-altmış yıl önce, bahçeli, küçük avlulu ve toprak damlı evlerden oluşmaktaydı. Bu evlerin sahipleri çoğunlukla çeşitli esnaf gruplarına mensup insanlardı. Alâeddin Tepesi’nin batısı ve İnce Minareli Medrese’nin devamı dahi böyle idi. Hatta Alâeddin Tepesi’nin karşısında Dr. Hulusi Baybal’ın babasının evi de aynen böyle tek katlı ve toprak damlı bir evdi. Sadece medresenin arkasında -bir ara Fahrettin Paşa’nın oturduğu- küçük bir konak vardı. Mahalle, günümüzde tamamen iş yerleri ile dolduğundan tarihî dokusu korunamamıştır.