Konya’da doğdu. Babası, Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin oğlu olan Sultan Veled, annesi Mevlâna’nın önde gelen halifelerinden Selahaddin-i Zerkup’un kızı Fatıma Hatun’dur. Asıl ismi Mevlâna’nın kayınpederinin adı olan Feridun, lakabı Celaleddin’dir. Bu isim ve lakap, ona dedesi Mevlâna tarafından verilmiştir. Mevlâna Celaleddin-i Rumi, torununun Emir Arif unvanıyla tanınmasını istemişse de Mevlevilerin “Emir” yerine ”Ulu” unvanını kullanmaları sebebiyle Ulu Arif Çelebi ismiyle tanınmıştır.
Ulu Arif Çelebi hakkında bilinenler, o dönemde Mevlâna ve ailesinin hayatıyla ilgili olarak kaleme alınan en önemli kaynak durumundaki Menâkibu’l-ârifîn ve kendisinin yazdığı Divan’ından elde edilmektedir. Sultan Veled ve Fatıma Hatun çiftinin on-on iki kadar çocuğu ya ölü doğmuş ya da bir yaşına gelmeden ölmüşlerdi. Bu sebeple Fatıma Hatun çocuk doğurmak yerine düşürmeyi tercih eder olmuştu. Arif Çelebi’ye hamile kalınca Mevlâna ona bu çocuğu düşürmemesini, bu konuda gereken itinayı göstermesini söylemiş, çocuk doğunca da onunla yakından ilgilenmiştir.
Ulu Arif Çelebi’nin çocukluk ve gençlik dönemleriyle ilgili çeşitli menkıbelerden başka bilgi bulunmamaktadır. Bu menkıbelerden bir kısmı Ulu Arif Çelebi’nin, daha çocukluk döneminde bazı muhaliflerin ölümleriyle ilgili kerametleriyle bir kısmı da babası ile dedesinin ona verdiği değerle ilgilidir. Menâkibu’l-ârifîn’den anlaşıldığı kadarıyla gerek Mevlâna’nın gerekse Sultan Veled’in, Ulu Arif Çelebi’ye aşırı derecede sevgi ve saygı göstermeleri, çevrelerinde bulunan Mevleviler tarafından kabul edilip benimsenmiş, bu sebeple Ulu Arif Çelebi’nin hayatı boyunca söylediği aşırı sözler ve yaptığı aşırılıklar hoş görülmeye çalışılmıştır.
Eğitim ve öğrenimiyle ilgili olarak Menâkibu’l-ârifîn’de, altı yaşındayken Malatyalı Selahaddin’den Kur’an okumasından başka bilgi kaydedilmemiştir. Ulu Arif Çelebi Divanı’nda bulunan gazel ve rubailer, onun hem dinî ve tasavvufi hem de edebî alanda oldukça bilgi ve hüner sahibi olduğunu göstermektedir.
Özellikle seyahatleriyle Mevlevilik tarikatının yayılmasında büyük rol sahibi olan Ulu Arif Çelebi, gençliğinden itibaren daha çok dedesi Mevlâna’nın itibarına dayanan büyüklük ruhu ile Mevlevilere karşı olan zümrelerle sert bir şekilde mücadele etmekten çekinmemiştir. Onun bu tutumu, seyahat ettiği yerlerde zaman zaman muhaliflerine korku vermiş, bazen de halkın isyanıyla karşı karşıya gelmesine sebep olmuştur.
Seyahat etmeyi seven, hür ve kayıtsız yaşamayı tercih eden Ulu Arif Çelebi, neredeyse bütün Anadolu’yu gezerek kırk dokuz yıllık ömrünün büyük bir kısmını seyahatle geçirmiştir. Anadolu’da gittiği yerler arasında Karaman, Beyşehir, Akşehir, Afyonkarahisar, Amasya, Niğde, Sivas, Tokat, Birgi, Denizli, Menteş, Alanya, Antakya, Bayburt, Erzincan ve Erzurum; Anadolu dışında da Irak, İran Azerbaycan’ında bulunan Tebriz, Merend ve Sultaniye gibi merkezler sayılabilir. Gittiği yerlerde tasavvufî sohbetler ve sema meclisleri düzenleyip zaviyeler kurarak Mevleviliğin yayılmasına çalışmıştır.
Ulu Arif Çelebi, babası Sultan Veled’in ısrarına dayanamayıp Emir Kayser-i Tebrizî’nin kızı Devlet Hatun’la evlenmiş; bu hanımdan iki erkek ve bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Sultan Veled tarafından erkek çocukların büyüğüne Bahauddin Emir Âlim, küçüğüne ise Muzafferüddin Emir Adil isimleri konulmuştur. Melike ismindeki kız çocuğu ise muhtemelen Sultan Veled’in vefatından sonra dünyaya gelmiştir.
Son seyahatini Aksaray’a yapıp, 11 Ocak 1320’de Konya’ya döndüğünde hastalanan Ulu Arif Çelebi, yirmi beş gün hasta yattıktan sonra 24 Zilhicce 719/5 Şubat 1320’de Konya’da vefat etmiş, babası Sultan Veled’in yanına defnedilmiştir.
Ulu Arif Çelebi Divanı
Ulu Arif Çelebi’nin, ömrü boyunca yazdığı gazel ve rubailerden oluşan Farsça bir Divan’ı vardır. Bu Divan, İbrahim Kunt ve Mehmet Vanlıoğlu tarafından incelenip, tercüme edilerek Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından 2013 yılında yayımlanmıştır.
Ulu Arif Çelebi Divanı, 128 gazel ve 81 rubai ihtiva etmektedir. Gazellerin beyit sayıları genellikle klasik gazel şairleriyle aynı olmakla birlikte, dedesi Mevlâna’nın Divan-ı Kebir’inde görülen uzun gazel yazma tarzını da 48, 51 ve 63 beyitlik birer gazel yazarak sürdürmeye çalışmıştır. Ulu Arif Çelebi, gazellerinin %40’ında Hezec, %21’inde Remel bahirlerini kullanarak Türk ve Fars edebiyatlarında en çok tercih edilen ve sevilen aruz bahirlerini kullanmayı tercih etmiştir.
Sadece gazel ve rubai tarzında şiir söylemek, Mevlâna’nın usulüdür. Ulu Arif Çelebi de bu konuda dedesi Mevlâna’yı takip etmiş, kaside tarzında şiir söylememiş, devlet büyüklerini ya da başka makam sahiplerini şiirleriyle övmemiştir. Bazı şiirleri Mevlâna’nın şiirlerine nazire olarak yazılmış gibidir.
Onun şiirlerinde, diğer mutasavvıf şairlerin birçoklarında görülebilecek özellikler göze çarpar. Divan’da bulunan şiirlerde işlediği en önemli konular arasında aşk, Allah’a ulaşmak, dünyaya bağlanmamak, kibir ve makam sevgisi gibi bütün dünya özelliklerinden sıyrılmak sayılabilir. Ulu Arif Çelebi şiirlerinde akıcı ve anlaşılır bir üslup kullanmış, sadece anlatmak istediğini çevresinde bulunan takipçilerine ifade etmeye çalışmıştır.