Arapça bir kelime olan “vakf” mana itibariyle alıkoyma, durdurma, duruş, durma, hareketten kalma, kımıldanmama, ayırma, bağlama, ayakta durdurma, durak, tevkif gibi çok değişik manaları ihtiva etmektedir. Istılahta ise bir mülkü kamunun menfaatine ebedî olarak tahsis etmek veya herhangi bir malın mülkiyetini Allah’a ait kabul ederek menfaatini insanlara tahsis etmek manalarına gelmektedir. Ayrıca vakıf tabiri, Türk-İslam memleketlerinin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatında VIII. asrın ortalarından XIX. asrın sonlarına kadar önemini koruyan dinî, hukuki, sosyal ve iktisadi müesseseleri tanımlamak için kullanılmıştır.
Vakıf kurucularına “vâkıf”, bu kimselerin vakfettiklerine “mevkûf”, vakfın kuruluş senedi ve tüzüğü mahiyetinde hazırlanan belgeye de “vakfiye” veya “vakıf-nâme” denilmektedir. Hukuki tabiriyle vakfın tescili demek olan vakfiyelerde vakıf kuran kimsenin adı, sanı, vakfedilen malların cinsi veya paranın miktarı, bunların gelirleriyle yapılacak işler ve bunun gibi gerekli diğer hususlar yazılırdı. Vakfiyeler şahitler huzurunda düzenlenir ve mahkeme kütüğüne geçirilirdi. Sicillere kaydedilen bu belgelerin büyük bir kısmı daha sonradan Vakıflar Kayıt İdaresi denilen evkaf arşivindeki defterlere de kaydolunurlardı.
İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre yani Şafiiler, Malikiler, Hanbelîler ile Ebu Hanife ve İmam Züfer’den nakledilen farklı görüşler dışında Hanefiler, Zahirîler, Zeydîler ve Caferilere göre vakıf caizdir.
Vakfın “cevâzı” konusunda ittifak eden İslam hukukçuları, “lüzumu” konusunda ihtilaf etmişlerdir. Hanefî Mezhebi imamlarından Ebu Yusuf’un vakfı “köle azadı”na benzeterek, tek taraflı “vakfettim” sözüyle vakfın lüzum ifade edeceğini söylemesine karşılık, İmam Muhammed, vakfı “sadaka”ya benzetmiş ve onun ancak mütevelliye teslimle hüküm ifade edeceği görüşünü ileri sürmüştür. İmam-ı Azam ise, vakfı “ödünç verme” işlemi gibi telakki ettiğinden, mescit vakıfları haricindeki diğer vakıfların, ancak hâkimin kararıyla lüzum ifade edeceği görüşündedir.
İslam hukukçularına göre caiz olan vakıfların bazı tasniflere tâbi tutulduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi vakfın bizzat hizmet sunması, ikincisi ise hizmet sunan müesseseye gelir teşkil etmesi ile alakalıdır.
Konya’da Hizmet Veren Vakıflar
Konya, Türkiye Selçuklularının başkenti olarak Orta Anadolu’da önemli bir şehir konumunda idi. Bu itibarla, daha Selçuklular zamanından itibaren şehrin çeşitli alanlardaki ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik sultanların ve devlet adamlarının yanı sıra hayırsever Konyalıların da değişik alanlarda vakıflar tesis etmek suretiyle şehre hizmet ettikleri görülmektedir. Selçuklu Döneminde bilhassa Sultan Alâeddin Keykubat ve Sahip Ata Fahreddin Ali; Karamanoğulları Döneminde Karamanoğlu İbrahim Bey; Osmanlı Döneminde ise Yavuz Sultan Selim ve II. Selim gibi sultanlarla Pirî Mehmet Paşa, Musahib-i Şehriyâri Mustafa Paşa ve Valide Sultan Kethüdası Yusuf Ağa gibi devlet adamları vakıflar tesis ederek toplumun hizmetine sunmuşlardır.
Konya’da gerçekleştirilen ve hepsi ayrı ayrı birer çalışmanın konusu olabilecek bu vakıfları, burada tek tek geniş bir şekilde vermek mümkün olamayacağından, tarih boyunca önemli hizmetler görmüş olanlardan bazılarının yalnızca isimleri zikredilmekle yetinilecektir.
Konya’da Hizmet Vermiş Bazı Büyük Vakıflar şunlardır: Selçuklular ve Karamanoğulları dönemlerinden Sultan Alâeddin, Türbe-i Celaliye, Şeyh Sadreddin Konevi, Hoca Fakih Sultan, Şerefeddin Camii, Sahip Ata Camii Hanikâh ve Türbesi, Anber Reis Camii, Şeyh İbn Vefa Hazretlerinin Cami ve Hanikâhı ve Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti vakıfları.
Osmanlı Döneminden Sultan Selim Camii ve İmareti, Pirî Mehmet Paşa Camii, Musahib-i Şehriyâri Mustafa Paşa (Şeyh Ahmet Efendi), Valide Sultan Kethüdası Yusuf Ağa Kütüphanesi ve Aziziye Camii vakıfları.
Hizmet Veren Bazı Medrese Vakıfları: Selçuklu Döneminden Altun Aba (İplikçi), Karatay, Seyfiye, Tacülvezir, Nizamiye, Kemaliye, Mevlâna, Kadı Hurremşah Darülhadisi, Atabeyi, Sırçalı (Muslihiye) medreseleri vakıfları.
Karamanoğulları Döneminden Kadı Mürsel, Muiniye ve Karamanoğlu İbrahim Bey (İmaret-Un Kapanı) medreseleri vakıfları.
Osmanlı Döneminden Adliye (Hacı Adil Efendi), Ağazade (Konevi Hafız İsmail), Akçeşme (Topraklık), Ataiye, Atik Müftü (Keleş-zade), Avniye (Sarı Hafız), Bityemez (Adanalı Ömer Efendi), Cıvıloğlu (Hacı Hasan), Feyziye (Kavaklı), Gevraki (Hacı Fettah), Hacı Hasan Başı, İnliceli, İrfaniye, Kadızade, Kara Ali, Köprübaşı, Gilisralı, Larende, Mahmudiye (Ali Gav), Nakiboğlu, Ovalıoğlu (Çelik Mehmet Paşa), Özdemirli, Saraçoğlu, Şirvaniye, Taşkapu (Musahip Mustafa Paşa Darülhadisi), Tevfikiye, Yağmuroğlu, Yılanlı, Yusuf Ağa (kütüphane), Zaferiye (Aladağlı), Ziyaiye (Ziyaeddin) medreseleri vakıfları.
Hizmet Veren Bazı Darülhuffaz Vakıfları: Lâl Paşa, Hacı Ali Sayrafi; Sungur Ağa, Sıraceddin-i Urmevi oğlu Kadı İmadeddin, Zerger Ahmet, Sultan Alâeddin kızı Ferhuniye Fatma Hatun, Alâeddin Paşa kızı Hond Hatun, Bayezit Han oğlu Sultan Mehmet Han kızı İlaldı Hatun, Hoca Sekman, Hacı Mehmet oğlu Hacı Yahya ve Demir Kapı darülhuffazları vakıfları.
Diğer Bazı Vakıflar: Şemseddin Tebrizî Türbesi ve Zaviyesi, Kâtip Ali Bey’in Mescit, Zaviye ve Kervansarayı, Şeyh Ebu İshak-ı Kazeruni Zaviyesi, Şeyh Osman Zaviyesi, Gümeç Hatun Türbesi, Nefise Hatun Türbesi, Sultan Hatun Türbesi, Çarşamba Köprüsü, Pirebi Sultan Zaviyesi, Şadi Bey Zaviyesi, Fahrünnisa Zaviyesi, Hızır İlyaslık, Şeyh Sadri Zaviyesi, Server Ağa Çeşmesi, Şeyh Hasan-ı Rumi Zaviyesi, Şeyh İsrail Zaviyesi ve Konya Darüşşifası vakıfları.
Yukarıda sayılanlardan başka, halka hizmet veren ve burada adı zikredilmeyen Konyalı hayırseverler tarafından inşa edilen cami, mescit, medrese, kütüphane, han, hamam, kervansaray, türbe, zaviye ve çeşme gibi umumun istifade ettiği bütün yapıların ayrı birer vakfı mevcuttu.