İlk Çağda Sarayönü
Sarayönü, tarihöncesinden itibaren bölgenin batı ve kuzeye uzanan yolları üzerinde bir geçiş noktasındadır. Bölgede Kalkolitik (Bakırtaş) Çağından (MÖ 5600-3000) itibaren yerleşmeler görülmektedir. Bu yerleşmeler Sarayönü ilçe merkezinde Pazar, Dedenin, Bağlar ve Yenice höyüklerinde İlk Tunç Çağı (MÖ 3000-2000) ve Orta Tunç Çağı (MÖ 2000-1500) yerleşimini yansıtan çanak çömlek kültürleri yüzeyden tespit edilmiştir.
İlçenin Başhöyük, Konar, Çeşmelisebil, Ladik, Saraç, Kuyulusebil, Karatepe, İbrahim Dede ve Ertuğrul gibi höyüklerinde ise Tunç ve Demir Çağlarını yansıtan kültürlerle karşılaşılmıştır.
MÖ II. bin yıllarda tarihî çağların başladığı Asur Ticaret Kolonileri Çağında (MÖ 1950-MÖ 1725) Konar ve Dedenin höyükleri Batı Anadolu’ya uzanan ticaret güzergâhında yer almaktaydı.
Bu dönemi takip eden Hititler Döneminde (MÖ 1700-MÖ 1200) burası Hititlerin, Aşağı Ülke olarak adlandırdığı Kızılırmakʼın batısındaki ülkeler içinde yer alan Tarhuntaşşa eyaletinin batı sınırı içinde yer alıyordu. Tuz Gölü ile Akdeniz arasında yer alan Tarhuntaşşa bölgesi Hititler ile onların batısında yer alan Arzawa Konfederasyonu arasında tampon bir alan oluşturuyordu. Bu sebeple bölgenin Hititler açısından stratejik bir önemi vardı.
Hititler Döneminde bölgede Luvi kökenli halklar yaşamaktaydı. Bu halklar Batı ve Güney Anadolu’da MÖ III. bin yılın sonlarından itibaren MS III. yüzyıllara kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu sebeple bölgedeki epigrafik malzemede Luvi halkına ait etnik şahıs isimleri Roma ve Bizans dönemlerine kadar kendini göstermektedir. Ancak MÖ 1200 yıllarında Anadolu’ya Balkanlardan gelen göç dalgaları Hitit Devletiʼnin yıkılmasına ve bölge içinde yeni etnik bir kimliğin varlığına yol açmıştır. Bu yeni gelen kavim yerli Luvi unsurlarla karışmış Friglerdi. Bu sebeple Hititlerin, Aşağı Ülke olarak adlandırdığı Kızılırmak’ın batı kesimini MÖ V. yüzyılda Herodot Frigya olarak adlandırmıştır. Nitekim aynı yüzyılın sonlarında Pers orduları içinde bulunan Yunanlı askerlere tercüman olan ve Genç Kyros’la doğuya sefer yapan Xsenephon, Tyranion (Ilgın) üzerinden Konya’ya geçmiş ve Ikonion olarak adlandırdığı bu şehri, Frigya’nın son kenti olarak adlandırmıştı.
Friglerin bölgeye yerleşmesi ile birlikte bölge Bizans Döneminin sonlarına kadar Frigya olarak adlandırılmıştır. Roma Döneminde Sultan Dağlarına Paroreus denilmesinden dolayı bölgeye Prygia Paroreus adı veriliyordu. Roma Dönemi Frig etkili epigrafik malzemenin doğu sınırı Sarayönü-Altınekin hattındaki yazıtlarda kendini göstermektedir. Bir bakıma coğrafi olarak antik dönemde Frigya’nın, doğuda Lykaonia Ovası ile tabii sınırını Gelemiş ve Tutup geçitlerinin yer aldığı Bozdağlar oluşturmaktadır.
Sarayönü ile kasaba ve köylerinde Frig Çağını yansıtan Başhöyük, Ertuğrul, Ladik ve İbrahim Dede gibi höyüklerde çanak çömlek parçaları tespit edilmiştir.
Bölge, Friglerin Kimmerlere yenilmesi üzerine bir süre bu Asya’dan gelen göçebe kavimlerin yönetiminde kalmıştır. Ancak onlara ait somut bilgileri elde etmek oldukça güçtür. Batı Anadolu’dan Kimmerleri çıkaran Lidyalılar Sardes ve çevresinde MÖ VI. yüzyılda bir devlet kurmuşlardır. Fakat onlar da doğudan İran’dan gelen önceleri Medlerin sonra da Perslerin saldırılarına maruz kalmışlardır. Bu kavimlere karşı Orta Anadolu’da yaklaşık elli yıl süren savunma savaşları sonunda yenilgiye uğramışlardır. MÖ 546 yılında başkentleri Sardes’i işgal eden Persler MÖ 333 yılına kadar bölgeye egemen olmuştur. Bu tarihten itibaren bölge Büyük İskender ve ardılları Helenistik krallıklar tarafından MÖ 129 yılına kadar yönetilmiştir. MÖ 129 yılında Roma, Batı Anadolu’da Asia eyaletini kurmuştur. Fakat bölgedeki asıl hakimiyetleri MÖ 25 yılında Galatya Kralı Amyntas’ın ölümü ile Roma egemenliğine geçmiştir.
Pers Dönemi isminden söz edilen Ikonion (Konya) ve Tyranion (Ilgın) önemli kentler iken (Xenephon II/13-19), Helenistik Dönemde Selevkoslar tarafından kurulan Laodikeia öne çıkmaya başlamış ve Roma Döneminde de adından söz ettirmiştir (Strabon, XIV/663.29).
Helenistik ve Roma dönemlerinde ise önemli bir kavşak noktasında olan Ladik ön plana çıkmıştır. Laodikeia Katakumene olarak adlandırılan bu yerleşmede MÖ III yüzyılda bir kent hâline getirilmiş ve yol güvenliğini sağlayan askerî bir garnizon burada kurulmuştu. Roma Döneminde daha da güçlenen bu merkez küçük bir vilayet hâlinde idari bir merkez durumuna getirilmişti.
Roma Döneminde Laodekeia Katakekaumenē (Yanık Ladik) ya da Laodekeia Combusta olarak adlandırılan Ladik yerleşmesi önemli bir yönetim yeri idi. Burada bulunan bir kitabede Claudiolaodiceia olarak adından söz edilmektedir. Augustus dönemi Anadolu kökenli Amasyalı coğrafyacı Strabon’a göre Efes’ten başlayan genel bir Roma yolu Laodekeia Katakekaumenē’den doğuya geçiyordu.
Bölgede yer alan Sızma, Roma dönemine ait önemli bir ana tanrıça kült merkezidir. Bu bölgedeki ana tanrıça, Sızma’nın antik ismi Zizime’den dolayı Zizimene olarak antik kitabelerde geçmektedir. Ladik Bayamlı Dağıʼnda da bu döneme ait antik bir açıkhava tapınağı mevcuttur.
MS IV. yüzyılda Bizans Ortodoks Kilise Doktriniʼne aykırı düşünen Novatian ve Kartiari mezhebine sahip, suyla vaftiz olan, sünnet olunan ve rahiplerinin çocuk sahip olabileceği bir mezhep mensupları bu çevrede yer almaktaydı. Ladik’te bulunan Subay Eugenius’un mezar taşı şu anda Kültür Parkıʼndadır. Daha önce hakkında birçok yayın yapılan Iulius Eugenius, Hristiyan olduğu için o sırada büyük bir Hristiyan düşmanı ve takipçisi olan Roma ortak imparatorlarından Maximinus Daia, 308-313 yılları arasındaki yönetim döneminde Pisidia Antiokheia’ya vali atadığı Valerius Diogenes tarafından işkenceye tabi tutulmuş ve rütbeleri alınmıştı. Ancak tek başına Konstantinus’un imparator olması ile 313 Milano Fermanıʼyla Hristiyanlık serbest bırakılınca böylece Eugenes de hürriyetine kavuşmuştu. O da Ladik (Laodekeia)’e gelerek bir kilise kurmuş yirmi beş yıl bu kilisenin başrahibi olarak görev yapmıştır.
Roma Döneminde Ladik ve Sızma’daki maden ocaklarında cıva işletilmekteydi. Ancak kentin sonunu bu türden madencilik çalışmalarının getirdiği sanılmaktadır. Çünkü kente “yanık” anlamında “Katakekaumenē” adının verilmesi burada yapılan madencilik faaliyetleri sırasında ormandan elde edilen ağaç kömürü ve sonunda bölgede yapılan yoğun ergitme faaliyetleri olmalıdır. Çırakman mevkiinde Roma Dönemi madencilik faaliyetlerini yansıtan galeri ve işlikler mevcuttur.
Ladik’in, Roma Döneminde önemli bir kent olduğu yapılarda kullanılan devşirme malzemelerden ve Kültür Parkıʼnda sergilenen eserlerden anlaşılmaktadır. Bu malzemeler kentin o zamanki yaşantısını yansıtmaktadır. Bunlar arasında Ikonion Kilisesiʼnden söz edilmektedir ki; burada Konyalıların olduğu bir cemaati yansıtmaktadır. Bir diğer kitabe de Ladik’teki büyük bir markette kullanılan ölçüm taşıdır. O dönemde ticareti yapılan kumaş, mermer ve metal gibi malzemelerin boyu bu taşla ölçülmekteydi.
Roma Döneminde Sarayönü ilçe merkezi ve Konuklar Çiftliğinde yerleşim izlerinin yanı sıra birçok mimari ve mezar stellerine ait mermer ve taş parçaları tespit edilmektedir. Günümüzde devlet üretme çiftliği olan Konuklar’ın Roma Döneminde imparatora bağlı bir çiftlik olduğu, burada bulunan bir adak taşından anlaşılmaktadır.
Roma Döneminde, Sarayönü çevresinde Ladik önemli bir yol kavşağı idi. Buradan doğuya giden yollar; Sarayönü, Başhöyük, Konar, Atlıhisar, Dedeler ve Altınekin (Zıvarık) gibi yerleşmelerdeki Roma Dönemi kültürel kalıntılarından anlaşılmaktadır. Kuzeye giden yollar ise; Gözlü, Zengen (Özkent), Çeşmelisebil, Kuyusebil ve Karabıyık; güneye giden yollar Kurşunlu, Ertuğrul ve Bahçesaray (Nevine) yerleşmelerindeki çanak çömlek, mimari ve mezar siteleri gibi kültürel kalıntılarından görülebilmektedir.
Antik dönemde Gdanma olarak bilinen Çeşmelisebil, Galatya ile Lykaonia bölgeleri arasında önemli bir yol güzergâhında idi.
Roma Döneminde Sarayönü ve çevresi önceleri Ankara merkezli Galatya Krallığı içinde iken daha sonra Augustus tarafından MÖ 25 yılında Roma’ya bağlı bir eyalet hâline getirilmiştir. Bizans Döneminde ise Anatolia theması içinde yer almaktadır.