İçeri Şehir Mahallesi’nde, Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii’nin kuzeybatısında, adını taşıyan Demirli Sokak’ta yer alır.
Giriş cephesindeki kitabede 714/1314 tarihi okunmaktadır. Kitabede yer alan “medrese” terimi yapının fonksiyonu ile ismi arasındaki farklılığı teşkil etmesine karşın, Fatih dönemi ve II. Bayezit dönemi vakıf kayıtlarında medrese ve mescit teriminin yalnızca bir yapı için ifade edilmiş olması, mezkûr eserin hem mescit hem de medrese vazifesi icra etme ihtimalini desteklemektedir.
Şerafeddin Subaşı Emir Ahmet Bey tarafından inşa edilen Demirli Mescit, dıştan 10,20x12.30 m ölçülerindeki eser, moloz taş ve kısmen kaba yonu taş ile inşa edilmiştir. Mescidin güney ve batı duvarlarına tek sıralı pencereler yerleştirilirken, diğer duvarlar sağır tutulmuştur. Batı duvarının kuzey köşesinde giriş yer alır. Giriş, dikdörtgen bir çerçeve içine alınarak portal gibi tasarlanmış, etrafı basit profil ve silmelerle şekillenmiştir. Yekpare kapı söveleri, basık kemerlerle nihayet bulmaktadır. Kemerin üzerinde iki satırlık mermer kitabe bulunur. Kitabe levhasının iki yanında birer kabara yer almaktadır.
Mescidin içi oldukça sade bir görünüm arz eder. Batı duvarda giriş ile birlikte, iki dikdörtgen pencere bulunur. Güney duvardaki mihrabın iki yanına birer pencere yerleştirilerek, toplam pencere sayısı dörde çıkartılmıştır. Mihrap, minber ve kürsüden oluşan elemanlar, geç döneme ait ilaveleri oluştururlar. Harimin kirişlemesi “üstten kaplama ahşap tavan” uygulaması, ortada yer alan ahşap sütuna ve beden duvarlarına oturmaktadır. Çokgen sütun üç kademeli mukarnas başlık ve yastıkla son bulmaktadır.
Günümüze kadar ulaşamayan mihraba ait bulunan bazı çini parçaları Türk İnşaat Eserleri Müzesi’ndedir. Firuze ve patlıcan moru renklerden oluşan celi sülüs karakterli yazıda “şehidallah” ibaresi okunmaktadır. M. Yavuz, mihrabın mevcudiyetini belirtikten sonra, yer yer çini izlerine rastladığını ifade ederek: “Mihrabı ise, Türklerin kendine has, ince zevk ve yüksek sanat kabiliyetleriyle o vakitler renkli çini işleriyle gözleri bayacak derecede parlak ve süslü olarak yapılmış olduğu; şimdi bu nefis eserin geriye kalan izleriyle anlaşılmaktadır.” demektedir (Yavuz, 1934, 46).
Ö. Tekin ve R. Bilginer ise, eserle ilgili olarak izlenimlerini şöyle özetlemektedirler: “... Şehrin batı kısmında Demirli Mescid adında harabe yönelmiş ve damı çökmüş Selçuk eserlerinden bir mescit daha vardır. Batıya bakan kapı üzerindeki yazıya bakılırsa cami değil bir medrese olduğunu göstermektedir…”
“Sonradan eklenen mihrap da bunu teyit etmektedir. Zayıf bir ihtimale göre bu kapı üzerindeki taş herhangi bir yıkılmış medreseden alınarak, gelişi güzel buraya konuluvermiş de olabilir. Mahza, burada sanata ait bir değer görülmemektedir. Yalnız ahşap sütun başlıkları Selçuklulara mahsus asardan olduğunu andırıyor.” (Tekin-Bilginer, 1945, 30)
Giriş kapısı üzerindeki kabartma olarak sülüs türdeki iki satırlık mermer kitabede: “Bu mübarek medresenin yapılmasını büyük emir, hayat babası Kürt oğlu Şerafettin Subaşı Emir Ahmet Bey 714 yılında emretti. Allah kabul etsin” ifadeleri yer almaktadır.
Kitabede yer alan “medrese” ibaresi sebebiyle, yapının fonksiyonu hususunda iki görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan birincisi, kitabenin başka bir yapıya ait iken buraya sonradan yerleştirilmiş olabileceği ihtimalidir. İkincisi ise, yapının hem medrese hem de mescit şeklinde çifte fonksiyon icra etmiş olma ihtimalidir.
“Fatih Dönemi Karaman Eyaleti Vakıfları”nda mescit ve medrese tabirlerinin birlikte zikredilmiş olmasından dolayı, bu yapıyla ilgili olarak ikinci ihtimalin daha güçlü olabileceği görülmektedir. Mezkûr vakıfta: “Subaşı Mescidi” ve “Medreseye ...” şeklinde yer alan ibareden hareketle, yapının çifte fonksiyon icra ettiği kanaatini ortaya çıkmaktadır. Aynı Vakfiye’de, mescit ve medreseye ait bulunan yaklaşık otuz üç kadar kitabın isimlerinin zikredilmiş olması, yukarıdaki durumu destekleyen bir diğer unsur olmalıdır. Bu kitaplardan büyük bir çoğunluğunun dinî konuları ihtiva eden tefsir ve hadis kitaplarından meydana geldiği Tekin ve Bilginer tarafından belirtilmektedir (Tekin-Bilginer, 1945, 32). II. Bayezit Dönemi İlyazıcı Defterleri’nde de Subaşı Mescidi ismiyle zikredilmiş olması, yukarıdaki ifadeyi desteklemektedir.
Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii mihrabındaki, yazı türü ve çiniyi oluşturan renklerdeki ton yakınlaşması dikkate alındığı zaman, Demirli Mescit ile adı geçen cami arasında ortak detaylar, hatta bu çinilerin aynı atölyeden çıkmış olması ihtimali belirmektedir.
Demirli Mescit’te mevcut olan mukarnaslı sütun başlığı, mimarinin orijinal verilerinden bir diğerini oluşturmaktadır. Mukarnaslı sütun başlıklarının görüldüğü örnekler arasında Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii de yer almaktadır.
Eserin Eşrefoğlu Dönemine ait olabileceğini destekleyen en belirgin parçalarından birini de çini parçaları oluşturmaktadır. Türk İnşaat Eserleri Müzesi’nde yer alan çini parçalardaki bitkisel, geometrik ve yazıdan oluşan kompozisyon yapılanması Anadolu Selçuklu eserleriyle benzerlik göstermektedir. Bu benzerliğin en iyi izlenebildiği örnek geometrik kompozisyonla yazılı kompozisyonda yoğunlaşmaktadır. Özellikle yazı türü bakımından elif harflerinin kuyruk uzantıları Süleyman Bey mihrabındaki yazı kuşağıyla yakınlık sergilemektedir.