Kentin Roma ve Bizans Dönemlerinde (MS 17-1076) geliştiği görülür. Şehrin bu dönem yerleşmesi Akşehir Deresi’nin getirdiği alüvyonlar tarafından örtülmüştür. Roma ve Bizans Devrinden kalan birçok arkeolojik buluntu, mimari parçalar, mezar stelleri Akşehir Müzesi’nde sergilenmektedir.
Akşehir, Bizans Döneminde İslam orduları tarafından defalarca fethedilmiş, Selçuklu akınları sırasında geniş ölçüde boşaltılmış, 1076 yılında Selçuklular tarafından kesin olarak fethedilmiştir. Selçuklu Devrinden sonra Beylikler Devrinde, Eşrefoğlu, Karamanoğulları ve Hamitoğullarına bağlanmıştır. Şehir 1466 yılında Fatih döneminde Osmanlılara geçmiştir. Akşehir’in Selçuklular zamanında önemli bir şehir olduğunu tarihî kaynaklar ve o dönemden günümüze gelen tarihî eserler doğrulamaktadır.
Türkiye Selçukluları Dönemi
İç Anadolu’yu Batı ve Kuzeybatı Anadolu’ya bağlayan kavşak bir noktada, Sultan Dağlarının eteğinde kurulmuş olan Akşehir, elverişli çevre şartları ve Selçuklular ile Bizanslılar arasında uzun süre sınır bölgesi olması sebebiyle Selçuklular Devrinde gelişmiş önemli bir ticaret ve kültür şehriydi.
Akşehir’in Selçuklu hâkimiyetine kalıcı olarak ne zaman girdiği kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu idaresine girdikten sonra “Akşehir” adıyla anılmaya başlanan belde, mümbit ve sulanabilir toraklardan oluştuğundan Selçuklu sultanlarına yakın olan emir ve beylere ikta ya da has şeklinde tevcih edilmiştir. Nitekim dönemin vakayinamelerinde Akşehir yöresinin Sultan I. Alâeddin Keykubat* tarafından önce Alâiyye Kalesi’nin teslimi karşılığında Bizans Tekfuru Kyr Fard’a (1221), daha sonra Erzincan ve Kemah’ın teslimi karşılığında Mengücek Sultanı Davut Şah’a (1228) ikta olarak verildiği rivayetleri, bölgenin Selçuklu idari sistemi ve güvenlik öncelikleri bakımından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Anadolu’nun Moğol hâkimiyetine girdiği 1243 yılından sonraki süreçte Akşehir bölgesi, iç mücadelelerin geçtiği iki mühim savaşa sahne olmuştur. İlki 1258 yılında II. İzzeddin Keykavus* ile IV. Rükneddin Kılıçarslan* arasındaki taht mücadelesinde (1258), Moğol Komutanı Alıncak Noyan* ile birlikte hareket eden Rükneddin Kılıçarslan, Akşehir’de karargâh kuran, Türkmenlerin desteklediği II. İzzeddin’in üzerine yürüdüler. Alıncak Noyan, Akşehir’in Karahüyük, İzzeddin Keykavus ise Altuntaş köyünde kışlak kurarak kışı burada geçirdiler. İki ordu arasındaki savaş Altuntaş köyünde vuku buldu.
Bu tarihten sonraki süreçte bir uç bölgesi olarak Akşehir, 1262’de Moğollar tarafından yapılan Kırşehir katliamı sonrası Ahilerin ve isyanları üzerine takibata uğrayan Türkmenlerin göç ettikleri bir sığınak hâline geldi. Çok azı günümüze gelebilen yer, mahalle isimleriyle bedesten, mescit, zaviye gibi eserler, bu Ahi-Türkmen muhaceretinin bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Bunda Selçuklu Döneminde yetişmiş pek çok devlet adamı, sufi ve âlimin Akşehir’e yolunun düşmesinin de önemli etkisi vardır. Sarı Saltuk, 1281’de
II. İzzeddin’in Türkmenlerle birlikte Dobruka’ya göç etmesinden evvel Akşehir’de çobanlık yapmıştır. Bundan başka II. Gıyaseddin Mesut’un (1283-1297) vezirliğini yapmış olan ünlü Selçuklu veziri Sahip Ata’nın* Akşehir bölgesinde geniş arazileri bulunmaktaydı; hatta görevden azledildikten sonra Akşehir’in Nadir köyüne yerleşmiş ve 1288 yılında burada vefat etmiştir. Fahreddin Ali’den sonra oğulları Taceddin Hüseyin ve Nusreddin’e hassa olarak Kütahya, Sandıklı, Beyşehir ve Akşehir bırakılmıştır. Bunlar bu bölgelerde Sahip Ataoğulları olarak uç vilâyet emirliği yapmışlardır. Nitekim Cimri İsyanı’nda Akşehir çevresi bunların elinde olduğundan çıkan iç savaşta Fahreddin’in oğulları Taceddin Hüseyin ile Nusreddin isyancılara karşı koymaya çalışmışlar, ancak başarılı olamamışlardır.
XIII. yy. kroniklerinin müelliflerinden İbn Bibi, Aksarayî ve Anonim Selçuknâme, Akşehir ve çevresini oldukça canlı bir şekilde tasvir ederlerken, yanındaki köylerin bile şehri andırdığından söz etmektedirler.
1290 yılında Eşrefoğulları Beyi Mübaruziddin Mahmut, Akşehir ve Bolvadin’i kendi topraklarına katmış, hatta burada 1314 yılında bir de cami yaptırmıştır. Hamidoğulları Beyi Timurtaş, 1326 yılında Mübaruziddin’i öldürerek bölgeyi kendi topraklarına katmıştır. Bundan sonra Osmanlılar bölgeyi ele geçirinceye kadar Akşehir ve çevresi, Karmanoğulları ile Hamidoğulları arasında paylaşılmıştır.