BAHAEDDİN TERCÜMAN

IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın atabeyi ve veziri.

IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın atabeyi ve veziri olan Bahaeddin Tercüman’ın tam adı kaynaklarda “Tercümân Bahâeddîn Yusuf b. Nûh-i Erzincânî” veya “Bahâeddîn Erzincânî” şeklinde geçmektedir. İsminden hareketle babasını adının Nuh, memleketinin de Erzincan olduğu anlaşılmaktadır. Ancak doğum tarihi, soyu ve ailesi hakkında bilgi yoktur. Hayatı ile ilgili sınırlı bilgilere göre de onun tercümanlık, atabeylik, elçilik ve vezirlik yaptığı anlaşılmaktadır. Bu görevler göz önüne alınınca onun iyi bir eğitim almış bilge bir şahsiyet, diplomasi ve bürokrasiden anlayan birisi olduğu sonucuna varılabilir. Her ne kadar bu konuda bilgi yoksa da onun tanınmasına sebep olan asıl görevi tercümanlık olmalıdır. Tercüman olarak bilindiğinden zamanla bu görevi adına da yansımış ve Bahaeddin Tercüman şeklinde anılmaya başlamıştır. Çünkü Türkiye Selçukluları’nda mahkemelerde Türkçe ve Farsça bilmeyen yerli ve yabancıların şikâyetleri, talepleri birkaç dil bilen tercümanlar tarafından kadılara aktarılıyordu. Bundan dolayı tercümanlık önemli bir meslek hâline gelmiştir.

İlk görevi II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu şehzade Rükneddin Kılıçarslan’a atabeylik yapmasıdır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonra ileri gelenler tarafından yerine büyük oğlu II. İzzeddin Keykavus tahta çıkarıldı (1246). Bu sırada İlhanlı tahtına oturacak olan Güyük Han için yapılacak kurultay ve merasime bütün tabi hükümdarlar davet edilmiştir ki; bunların içinde II. İzzeddin Keykâvus da bulunmaktadır. Ancak Selçuklu sultanı ülkesini terk ettiği takdirde Ermeni ve Rumların ülkesine saldıracaklarını öne sürüp özür dilemiş ve yerine kardeşi şehzade Rükneddin Kılıçarslan’ı göndereceğini ama şartlar uygun olduğunda kendisinin de bizzat Moğol hanının huzuruna çıkacağını bildirmiştir. Böylelikle Rükneddin Kılıçarslan Güyük Han’a giderken, atabeyi olan Bahaeddin Tercüman da ona refakat edecektir. Bahaeddin Tercüman ve Rükneddin Kılıçarslan, Güyük Han’ın huzuruna çıkmak için Konya’dan harekete geçip Sivas’a geldiler. Buradan bazı ileri gelenlerin katılımıyla tekrar yola çıkan heyet Moğolistan’da bulunan Güyük Han’ın huzuruna çıktılar.

II. İzzeddin Keykavus’un saltanatı sırasında da Şemseddin İsfehani vezirliğini sürdürdü. O rakiplerini tasfiye ettikten sona sultanın annesi Berduliye Hatun ile evlenmiş ve otoritesini iyice güçlendirerek âdeta ülkeyi yönetmeye başlamıştı.

Güyük Han’ın huzuruna kabul edilen Rükneddin Kılıçarslan’ın atabeyi Bahaeddin Tercüman, Vezir Şemseddin’in bazı ileri gelenleri öldürdüğünü, sultanın annesi ile evlendiğini, Han’ın onayını almadan tahta oturttuğu yeni sultanı otoritesi altına aldığını söyleyerek ondan şikâyetçi oldu. Güyük Han, Bahaeddin Tercüman’ın şikâyetini makul karşılayarak Sultan II. İzzeddin Keykavus ve Vezir Şemseddin İsfehani’yi azlederek onların yerlerine de sultan olarak Rükneddin Kılıçarslan’ı vezir olarak da Bahaeddin Tercüman’ı atadı. Bunu haber alan Şemseddin İsfehani, Emir-i Ariz Reşideddin’i kıymetli hediyelerle Güyük Han’a gönderdi. Reşideddin, Erzincan’a ulaştığında, 2.000 Moğol askeriyle Anadolu’ya dönen IV. Rükneddin Kılıçarslan ve Bahaeddin Tercüman’ın yaklaştığını haber alınca korkusundan Han’a götürdüğü hediyeleri Kemah Kalesi’ne bırakıp Halep’e kaçtı. IV. Rükneddin Kılıçarslan ise Erzincan üzerinden Sivas’a gelip hükümdarlığını ilan etti (1249) Konya dışındaki bazı önemli şehirlerde onun sultanlığı tanındı. İlk önce eski vezir Şemseddin İsfehani’nin adamları azledilerek devlet kademelerine yeni atamalar yapıldı. Böylece Bahaeddin Tercüman da vezirlik görevine başladı.

Konya’ya gelen Bahaeddin Tercüman ve Moğol elçileri Şemseddin İsfehani’nin ölüm emrini getirdiler. Yakalanan Şemseddin İsfehani öldürüldü ve el konulup kayda geçirilen bütün serveti hazineye devredildi (1249).

Bazı beyler tarafından Konya’ya davet edilen IV. Rükneddin Kılıçarslan, 2.000 Moğol askeriyle şehre geldi. Ancak Konya’daki devlet erkânı IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın tek başına hükümdarlığını onaylamadılar. Bunun üzerine bir saltanat mücadelesi ve iç karışıklık olmasını istemeyen büyük devlet adamı Celaleddin Karatay, üç kardeşin de aynı anda tahta oturması şekline bir anlaşma teklif etti. IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın atabeyi ve veziri olan Bahaeddin Tercüman buna şiddetle karşı çıkıp Moğol hanından alınan yarlığı öne sürerek Rükneddin’in tek başına hükümdarlığı konusunda ısrar etti. Bahaeddin Tercüman’ın bu karara muhalefetine rağmen Kadı Cemaleddin Hutenî, devlet adamlarına bu kararı ve Moğol askerlerinin geri gönderilmesini kabul ettirdi. Bundan sonra Moğol askerleri Konya’dan ayrıldı. Bahaeddin Tercüman’ın yetkilerini kötüye kullanarak baskı ve zulümlerini artırması devlet erkânının ondan nefret etmesine yol açtı. Rükneddin Kılıçarslan ve emirleri Kayseri’ye doğru harekete geçtiler ve Latif Kervansarayı’na vardıklarında hakkındaki şikâyetler sebebiyle yolda Bahaeddin Tercüman vezirlikten azledilerek yerine Nizameddin Hurşit getirildi. Azledilmeyi kabullenemeyen Bahaeddin Tercüman, Moğol askerlerinin yanına giderek gizlice Celaleddin Karatay’a haberciler gönderdi. Gönül okşayıcı sözlerle ondan IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın adamlarına itibar etmemesini istediyse de Karatay kışkırtma amaçlı olduğunu anladığı bu tavsiyelere iltifat etmedi.

Bahaeddin Tercüman ile ilgili son bilgi İbn Bibi’de (II, 127-128) geçmektedir. Altınordu hükümdarı Batu Han’ın elçileri eski vezir Şemseddin İsfehani olayını araştırmak ve ödenen vergileri artırmak için Konya’ya gelmişti. Buna karşılık olarak da Şemseddin Mahmut Tuğrai başkanlığındaki devlet erkânı kıymetli hediyelerle Batu Han’a gönderildi. Bunların içinde Bahaeddin Tercüman da bulunuyordu. Bunlar sorgulandılarsa da cezalandırılmak yerine hepsi terfi ederek geri döndüler. İbn Bibi bu heyetteki devlet erkânının yeni atandıkları görevleri sayarken Bahaeddin Tercüman’dan bahsetmemekle birlikte hepsinin mutlu ve sevinçli olarak geri döndüğünü bildirmektedir. Ne İbn Bibi’de ne de başka kaynaklarda akıbetiyle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmadığına göre, Bahaeddin Tercüman, muhtemelen bu elçilik seferi sırasında veya sonrasında hayatını kaybetmiş olmalıdır.

SEFER SOLMAZ

BİBLİYOGRAFYA

  • Ebü’l-ferec, Muhtasar, 1941, 21; Anonim Selçukname, 1952, 51; Ebü’l-Ferec Tarihi, 1987, II/545-549; İbn Bibi, el-Evamir, 1996, II/100, 121-122, 127-128; Merçil, 1991, 154; Turan, 1993, 458-459, 462, 465-467, 470, 513; Sevim-Merçil, 1995, 476; Ersan, 2010, 71-76; Alptekin, 1992, 324; Bal, 2005, 240, 242; a.mlf., 2006, 279, 284-285; Uyumaz, 2008, 489-490.