Konya’nın yetiştirdiği en güçlü birkaç âşıktan biridir. Herhangi bir ustası olmadığı gibi çırağı da olmamıştır. Ancak oğlu Latif Yakıcı, babasını takliden şiirler yazmıştır.
H 1215/M 1879’da Konya’nın Sarnıç Mahallesi’nde doğdu. Bazı kaynaklar yılı 1878, doğum yerini de Göçü köyü olarak verir. Babası, köyleri olan Göçü’nün kurucularından Hacıyakupoğulları sülalesinden gelen Bekir Ağa, annesi ise Konya’nın tanınmış ailelerinden birinin kızı olan Münevver Hanım’dır. Çiftin Mehmet’ten başka ikisi kız olmak üzere dört çocuğu daha olmuştur. Ancak hepsi babalarının sağlığında vefat ettiği için ailenin tek çocuğu olarak hayatta kalan Mehmet özenle yetiştirilmeye çalışılmıştır. İlköğrenimini mahallelerindeki Mesut Efendi Mektebinde tamamladıktan sonra medreseye de devam etti. Tek çocuğunun mürüvvetini görmek isteyen babası, Mehmet’i, henüz on altı yaşında ve öğrenci iken Konyalı Postalcı Latif Usta’nın kızı Şerife Hanım’la evlendirdi. Bu evlilikten Mehmet-Şerife çiftinin; Kasım, Abdüllatif, Hatice, Hasibe ve Ayşe adlı beş çocuğu dünyaya geldi.
Yakıcı, iki yıllık evli iken babasının vefat etmesi ve işlerinin de iyi gitmemesi sebebiyle köyüne dönerek çiftçiliğe başladı.
Mehmet 1914’te ilan edilen Seferberlikte askere alınarak amele taburunda görevlendirildi. Konya’nın güneyinde, Karaarslan yolunda çalıştırılırken birliği İstanbul Küçükçekmece’ye taşındı. Kaynaklar onun askerlik süresiyle ilgili olarak farklı bilgi vermektedir. Torunu, dört yıl askerlik yaptığını söylerken (Yakıcı, 1992, 13), bir araştırıcımız da bir süre sonra kırk dört lira bedel ödeyerek köyüne döndüğünü söyler (Yüğrük, 1971, 2).
1927-1935 yılları arasında süren kuraklıkta, o da pek çok köylü gibi köyünü terk edip Konya’ya, Sedirler Mahallesi’ndeki evine döndü. Bu arada önce Maarif Müdürlüğünde müstahdem olarak çalışmaya başladı. Daha sonra da sırasıyla, Topraklık, Karakurt, Akif Paşa ve Hâkimiyeti Milliye İlkokullarında aynı görevi sürdürdü.
1934’te kabul edilen Soyadı Kanunu’ndan sonra, şiir yakması göz önüne alınarak Yakıcı soyadı seçildi. Bugün oğulları tarafından pek çok torunu bu soyadıyla anılmaktadır.
1947 yılında gittiği Mahkeme Hamamı’nda düşerek bacak kemiği kalçasından çıktı ve kırıldı. Düştüğü bu derde çare bulamamanın sıkıntısıyla şiirler yazdı.
Âşık Mehmet’ten bu dünya vazgeçti,
Kırıldı bacağı, yıkıldı, düştü,
Ecel şerbetini az kaldı içti,
Ölmeden hakkınız siz helal edin.
Âşık Mehmet doğduğu evde 25 Ocak’ı 26 Ocak’a bağlayan gece vefat etti. Bunun sonucu olarak ölüm tarihi kaynaklarda bazen 25, bazen 26 Ocak olarak geçer.
Üçler Mezarlığı’nda metfun olan Âşık Mehmet’in Mezar taşı kitabesi şöyledir:
Hüvelbaki
Benim iki cihan içre muradım ol Huda’dandır
Ümidim ruz-i mahşerde Muhammed Mustafa’dandır
Göçülü Âşık Mehmet Yakıcı
Doğumu: 1295
Ölümü: 26-1-1950
Âşık Mehmet, Konya’da Karaarslan yolunun yapımında çalıştığı sırada âşıklığını belli eder ve bu özelliğini saklamaz. Bu özelliğini öğrenen subayları onu onbaşılığa terfi ettirir. Yayımlanan ilk şiiri 1916’da yazılan ve o yıl Konya’da görevli bulunan Vali Muammer Bey için söylediği, “El aman kaldım ben aman ey yâ Rab” döner ayaklı destanıdır (Ergun 1927, 75-78). Şiirleri ilk defa Sadeddin Nüzhet [Ergun]-Mehmet Ferid [Uğur]’un Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı’nda (1926) ve ilk yazarın Halk Şairleri (birinci kitap)’inde yer aldı.
Otuzundan sonra âşıklık şerbetini içtiği için usta yüzü görmemiştir. Bunun sonucu olarak da şiirlerinde bazı teknik kusurlar görülür.
Konya’da düzenlenen Âşıklar Bayramlarında onun adına da ödüller verilmiştir. Doğduğu mahalledeki bir cadde de onun adını taşımaktadır.
Şiirlerinde ortak konuların yanında Konya ve mesire yeri olan Meram’ın özel bir yeri vardır. Onun mısralarında Konya hayatının çizgileri çok belirgindir. Destanları, özellikle Uyuz Destanı ve Pire Destanı pek meşhurdur. Şubat 1918’de Konya’ya gelişinden bir süre sonra Ardahan ve Sarıkamış’ın, 27 Ağustos 1922’de de Afyonkarahisar’ın düşmandan kurtuluşu üzerine söylediği şiirler, millî konulardaki duygularını dile getirmektedir. Hâkimiyeti Milliye İlkokulunun müsameresi ile ilgili destanı âdeta bir şehir tarihi gibidir. Aynı okul müdürünün verdiği iftar yemeği ise dönemin Konya’sının yemek kültürüne ışık tutmaktadır.
Hakkında yazılanlar ile yayımlanan şiirleri 1940 yılından sonra, çeşitli antoloji, kitap, dergi ve gazete sayfalarında görülür. Bu süreli yayınların başlıcası Yeni Fikir, Babalık ve Resimli Zaman’dır. Torununun oğlu Doç. Dr. Ali Yakıcı büyük dedesi için önce bir bitirme (lisans) tezi, sonra onu doktora seviyesinde genişletmiştir. Konyalı araştırıcı ve yazarlardan Raşit Usman, Celaleddin Kişmir, Fakir Usman, İhsan Hınçer, Mehmet Önder, Afif Evren, Selçuk Es, D. Hasan Yüğrük ve Saim Sakaoğlu çeşitli yayın organlarında onu tanıtan yazılar kaleme almışlardır. Küçük oğlu Abdüllatif Yakıcı da uzun yıllar, babasının ölüm yıl dönümlerinde Konya gazetelerinde anma yazıları yazmış, şiirlerini yayımlamıştır.
KONYA DESTANI
Çıktım Alâeddin’i seyran eyledim
Ne güzeldir bahçeleri Konya’nın
Gezdim etrafını devran eyledim
Çok âlimdir hocaları Konya’nın
Çarşısına günde pazar kurulur
Pazarından sığır koyun sorulur
Mahkemede davaları görülür
Dirayetli reisi var Konya’nın
Hükümet’e çoktur benim nazarım
Maariftir alış veriş pazarım
Emin müdür sayesinde gezerim
Adaletli valisi var Konya’nın
Çayır’dadır atlarının koşası
Çok fedakârdır Konya’nın paşası
Elektrik yanar her bir köşesi
Geceleri gündüz olur Konya’nın
Hâlimden bilmedi benim bir doktur
Hırsız, hain kalmadı, şimdi yoktur
Polis müdürünün kıymeti çoktur
İnzibatı gayet güzel Konya’nın
Sarnıç derler mahallemin adına
Doyamadım lezzetine, tadına
Nazar ettim Konya’daki kadına
Nezaketli kadınları Konya’nın
Gezdiğim mektepte keyfim yetiyor
Maarif Vekâleti yardım ediyor
Nice binler talebe var gidiyor
Çok çalışkan talebesi Konya’nın
Çıkamadım Loras Dağın başına
Altın yağar toprağına, taşına
Elektrik minarenin başına
Pare pare minaresi Konya’nın
Güzeldir Müzehane’nin yapısı
Gümüştendir Mevlâna’nın kapısı
Kalem kaşlı güzelinin topusu
Kâkillidir güzelleri Konya’nın
Buğdayları ova köyden taşınır
Arap atlar hemen durmaz deşinir
Züğürtleri para diye kaşınır
Fakirleri gayet çoktur Konya’nın
Bahçesi var Alâeddin yukarı
Çayırbağı çeşmeleri akarı
Helvacısı güzel helva çıkarır
Her işleri temiz olur Konya’nın
Köylerinde ekinleri ekilir
Arabayla pazarına çekilir
Bitmeyenin beli erken bükülür
Kıraç köyleri mahvolur Konya’nın
Her camide vardır beş yüz cemaat
İmam müezzin eder kaamet
Böyle imiş onlarda da sünuhat
Ne güzeldir camileri Konya’nın
Türkiye’dir vatanımız, ilimiz
Cumhuriyet açtı bizim gülümüz
Türkçe yazar gelinimiz, kızımız
Maarifi gayretlidir Konya’nın
Millet Bahçesi’nde selvi söğütler
Ata evlâdını hemen öğütler
Konya’da yetişen babayiğitler
Kıyaktır delikanlısı Konya’nın
Hepsine yaptım ben bu ülfeti
Hangisine varsam, etsem sohbeti
Kimse bilmez Âşık Mehmet kıymeti
Toprağının iktizası Konya’nın
ÂŞIK MEHMET YAKICI