ÂŞIK MEHMET YAKICI

(1879-25-26 Ocak 1950) Halk şairi.

Konya’nın yetiştirdiği en güçlü birkaç âşıktan biridir. Herhangi bir ustası olmadığı gibi çırağı da olmamıştır. Ancak oğlu Latif Yakıcı, babasını takliden şiirler yazmıştır.

H 1215/M 1879’da Konya’nın Sarnıç Mahallesi’nde doğdu. Bazı kaynaklar yılı 1878, doğum yerini de Göçü köyü olarak verir. Babası, köyleri olan Göçü’nün kurucularından Hacıyakupoğulları sülalesinden gelen Bekir Ağa, annesi ise Konya’nın tanınmış ailelerinden birinin kızı olan Münevver Hanım’dır. Çiftin Mehmet’ten başka ikisi kız olmak üzere dört çocuğu daha olmuştur. Ancak hepsi babalarının sağlığında vefat ettiği için ailenin tek çocuğu olarak hayatta kalan Mehmet özenle yetiştirilmeye çalışılmıştır. İlköğrenimini mahallelerindeki Mesut Efendi Mektebinde tamamladıktan sonra medreseye de devam etti. Tek çocuğunun mürüvvetini görmek isteyen babası, Mehmet’i, henüz on altı yaşında ve öğrenci iken Konyalı Postalcı Latif Usta’nın kızı Şerife Hanım’la evlendirdi. Bu evlilikten Mehmet-Şerife çiftinin; Kasım, Abdüllatif, Hatice, Hasibe ve Ayşe adlı beş çocuğu dünyaya geldi.

Yakıcı, iki yıllık evli iken babasının vefat etmesi ve işlerinin de iyi gitmemesi sebebiyle köyüne dönerek çiftçiliğe başladı.

Mehmet 1914’te ilan edilen Seferberlikte askere alınarak amele taburunda görevlendirildi. Konya’nın güneyinde, Karaarslan yolunda çalıştırılırken birliği İstanbul Küçükçekmece’ye taşındı. Kaynaklar onun askerlik süresiyle ilgili olarak farklı bilgi vermektedir. Torunu, dört yıl askerlik yaptığını söylerken (Yakıcı, 1992, 13), bir araştırıcımız da bir süre sonra kırk dört lira bedel ödeyerek köyüne döndüğünü söyler (Yüğrük, 1971, 2).

1927-1935 yılları arasında süren kuraklıkta, o da pek çok köylü gibi köyünü terk edip Konya’ya, Sedirler Mahallesi’ndeki evine döndü. Bu arada önce Maarif Müdürlüğünde müstahdem olarak çalışmaya başladı. Daha sonra da sırasıyla, Topraklık, Karakurt, Akif Paşa ve Hâkimiyeti Milliye İlkokullarında aynı görevi sürdürdü.

1934’te kabul edilen Soyadı Kanunu’ndan sonra, şiir yakması göz önüne alınarak Yakıcı soyadı seçildi. Bugün oğulları tarafından pek çok torunu bu soyadıyla anılmaktadır.

1947 yılında gittiği Mahkeme Hamamı’nda düşerek bacak kemiği kalçasından çıktı ve kırıldı. Düştüğü bu derde çare bulamamanın sıkıntısıyla şiirler yazdı.

 

Âşık Mehmet’ten bu dünya vazgeçti,

Kırıldı bacağı, yıkıldı, düştü,

Ecel şerbetini az kaldı içti,

Ölmeden hakkınız siz helal edin.

 

Âşık Mehmet doğduğu evde 25 Ocak’ı 26 Ocak’a bağlayan gece vefat etti. Bunun sonucu olarak ölüm tarihi kaynaklarda bazen 25, bazen 26 Ocak olarak geçer.

Üçler Mezarlığı’nda metfun olan Âşık Mehmet’in Mezar taşı kitabesi şöyledir:

 

Hüvelbaki

Benim iki cihan içre muradım ol Huda’dandır

Ümidim ruz-i mahşerde Muhammed Mustafa’dandır

Göçülü Âşık Mehmet Yakıcı

Doğumu: 1295

Ölümü: 26-1-1950

 

Âşık Mehmet, Konya’da Karaarslan yolunun yapımında çalıştığı sırada âşıklığını belli eder ve bu özelliğini saklamaz. Bu özelliğini öğrenen subayları onu onbaşılığa terfi ettirir. Yayımlanan ilk şiiri 1916’da yazılan ve o yıl Konya’da görevli bulunan Vali Muammer Bey için söylediği, “El aman kaldım ben aman ey yâ Rab” döner ayaklı destanıdır (Ergun 1927, 75-78). Şiirleri ilk defa Sadeddin Nüzhet [Ergun]-Mehmet Ferid [Uğur]’un Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı’nda (1926) ve ilk yazarın Halk Şairleri (birinci kitap)’inde yer aldı.

Otuzundan sonra âşıklık şerbetini içtiği için usta yüzü görmemiştir. Bunun sonucu olarak da şiirlerinde bazı teknik kusurlar görülür.

Konya’da düzenlenen Âşıklar Bayramlarında onun adına da ödüller verilmiştir. Doğduğu mahalledeki bir cadde de onun adını taşımaktadır.

Şiirlerinde ortak konuların yanında Konya ve mesire yeri olan Meram’ın özel bir yeri vardır. Onun mısralarında Konya hayatının çizgileri çok belirgindir. Destanları, özellikle Uyuz Destanı ve Pire Destanı pek meşhurdur. Şubat 1918’de Konya’ya gelişinden bir süre sonra Ardahan ve Sarıkamış’ın, 27 Ağustos 1922’de de Afyonkarahisar’ın düşmandan kurtuluşu üzerine söylediği şiirler, millî konulardaki duygularını dile getirmektedir. Hâkimiyeti Milliye İlkokulunun müsameresi ile ilgili destanı âdeta bir şehir tarihi gibidir. Aynı okul müdürünün verdiği iftar yemeği ise dönemin Konya’sının yemek kültürüne ışık tutmaktadır.

Hakkında yazılanlar ile yayımlanan şiirleri 1940 yılından sonra, çeşitli antoloji, kitap, dergi ve gazete sayfalarında görülür. Bu süreli yayınların başlıcası Yeni Fikir, Babalık ve Resimli Zaman’dır. Torununun oğlu Doç. Dr. Ali Yakıcı büyük dedesi için önce bir bitirme (lisans) tezi, sonra onu doktora seviyesinde genişletmiştir. Konyalı araştırıcı ve yazarlardan Raşit Usman, Celaleddin Kişmir, Fakir Usman, İhsan Hınçer, Mehmet Önder, Afif Evren, Selçuk Es, D. Hasan Yüğrük ve Saim Sakaoğlu çeşitli yayın organlarında onu tanıtan yazılar kaleme almışlardır. Küçük oğlu Abdüllatif Yakıcı da uzun yıllar, babasının ölüm yıl dönümlerinde Konya gazetelerinde anma yazıları yazmış, şiirlerini yayımlamıştır.

KONYA DESTANI

Çıktım Alâeddin’i seyran eyledim

Ne güzeldir bahçeleri Konya’nın

Gezdim etrafını devran eyledim

Çok âlimdir hocaları Konya’nın

 

Çarşısına günde pazar kurulur

Pazarından sığır koyun sorulur

Mahkemede davaları görülür

Dirayetli reisi var Konya’nın

 

Hükümet’e çoktur benim nazarım

Maariftir alış veriş pazarım

Emin müdür sayesinde gezerim

Adaletli valisi var Konya’nın

 

Çayır’dadır atlarının koşası

Çok fedakârdır Konya’nın paşası

Elektrik yanar her bir köşesi

Geceleri gündüz olur Konya’nın

 

Hâlimden bilmedi benim bir doktur

Hırsız, hain kalmadı, şimdi yoktur

Polis müdürünün kıymeti çoktur

İnzibatı gayet güzel Konya’nın

 

Sarnıç derler mahallemin adına

Doyamadım lezzetine, tadına

Nazar ettim Konya’daki kadına

Nezaketli kadınları Konya’nın

 

Gezdiğim mektepte keyfim yetiyor

Maarif Vekâleti yardım ediyor

Nice binler talebe var gidiyor

Çok çalışkan talebesi Konya’nın

 

Çıkamadım Loras Dağın başına

Altın yağar toprağına, taşına

Elektrik minarenin başına

Pare pare minaresi Konya’nın

 

Güzeldir Müzehane’nin yapısı

Gümüştendir Mevlâna’nın kapısı

Kalem kaşlı güzelinin topusu

Kâkillidir güzelleri Konya’nın

 

Buğdayları ova köyden taşınır

Arap atlar hemen durmaz deşinir

Züğürtleri para diye kaşınır

Fakirleri gayet çoktur Konya’nın

 

Bahçesi var Alâeddin yukarı

Çayırbağı çeşmeleri akarı

Helvacısı güzel helva çıkarır

Her işleri temiz olur Konya’nın

 

Köylerinde ekinleri ekilir

Arabayla pazarına çekilir

Bitmeyenin beli erken bükülür

Kıraç köyleri mahvolur Konya’nın

 

Her camide vardır beş yüz cemaat

İmam müezzin eder kaamet

Böyle imiş onlarda da sünuhat

Ne güzeldir camileri Konya’nın

 

Türkiye’dir vatanımız, ilimiz

Cumhuriyet açtı bizim gülümüz

Türkçe yazar gelinimiz, kızımız

Maarifi gayretlidir Konya’nın

 

Millet Bahçesi’nde selvi söğütler

Ata evlâdını hemen öğütler

Konya’da yetişen babayiğitler

Kıyaktır delikanlısı Konya’nın

 

Hepsine yaptım ben bu ülfeti

Hangisine varsam, etsem sohbeti

Kimse bilmez Âşık Mehmet kıymeti

Toprağının iktizası Konya’nın

                      ÂŞIK MEHMET YAKICI

Âşık Mehmet Yakıcı

SAİM SAKAOĞLU

BİBLİYOGRAFYA

  • [Ergun], 1927; Yakıcı, 1961; Sakaoğlu, 1982, 65-81; [Ergun]-[Uğur], 1926, 70; Yakıcı, 1992; Yüğrük, 1971; Gazimihal, 1947.