Dede Garkın’a dair ilk yazılı bilgiler Elvan Çelebi’nin Menâkıbu’l-kudsiyye’sinde yer almaktadır. Anılan eserin ilk bölümü Dede Garkın’a ayrılmıştır. Fakat Dede Garkın ile ilgili bu bölümün bir kısmı kopuktur. Metnin genel durumundan anlaşıldığına göre, müellif muhtemelen bu kopuk kısımda Dede Garkın’ın kim olduğunu anlatıyordu. Mevcut kısım ise, şeyhin Anadolu’ya yerleştikten sonraki hayatını ve menkıbelerini ihtiva etmektedir.
Garkın kelimesi eski metin ve belgelerde “Garkın” (Elvan Çelebi, 6b 111. beyit vd.), “Karkın” (Şecere-i Terakime, 520. vd. satırlar; 1844 Yılı Karkın [Çumra] Temettüat Defteri, BOA.ML.VRD.TMT. 10408), “Kargın” (KVS, 1290/1870) biçimlerinde yazılmıştır.
Muhtemelen Moğol istilası yüzünden kaçarak Anadolu’ya gelen Dede Garkın ilk defa Maraş-Elbistan civarına yerleşti. Menâkıbü’l-kudsiyye’de her ne kadar Allah’ın rahmeti onu gark ettiği için Garkın adını aldığı söylenmekteyse de bunun mensubu bulunduğu Türkmen boyunun adından geldiği bellidir. Dede Garkın, Orta Çağ Anadolu’sundaki pek çok benzeri gibi hem aşiret reisi hem de bir dinî lider hüviyetindedir. Sonraki dönemde yazılan seyyitlik şecerelerindeki (siyadetname) ifadelerden asıl adının Numan olduğu kaydedilmektedir.
Menâkıbul-kudsiyye ortaya çıkıncaya kadar Dede Garkın hakkında bilinenler sadece Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî’deki bir pasaja dayanmaktaydı. Bu çok kısa pasaja göre Dede Garkın, Hacı Bektaş’ın çağdaşı ve Güneydoğu Anadolu’da yaşamakta olan bir Türkmen babasıdır.
Elvan Çelebi büyük dedesi Baba İlyas’ı Dede Garkın halifesi olarak zikretmekle onun bu zatın tasavvufi çevresine mensup olduğunu belirtmenin ötesinde, Dede Garkın’ın, ailenin büyük atası olduğunu bildirmekte, böylece aileyi ona bağlayarak Baba İlyas’ın bu ailenin mensubu bulunduğunu kesin bir şekilde göstermiş bulunmaktadır. Yine Menâkıbu’l-kudsiyye’ye göre Baba İlyas, Dede Garkın’ın torunu ve baş halifesidir.
Vefaiyye’nin Anadolu’nun bilhassa kırsal kesimlerinde yayılmasında büyük katkısı bulunan Dede Garkın, göçebe Türkmen dervişlerine karşı yakınlığıyla bilinen Sultan Alâeddin Keykubat’ın takdirini kazandı, sultan onu bizzat ziyaret etti ve kendisine on yedi köy vakfetti. Dede Garkın, Çelebi Sultan Mehmet devrine ait 821 (1418) tarihli bir belgede yer alan silsilenamede Vefaiyye’nin Garkıniyye kolunun kurucusu olarak gösterilmektedir. Bu belgedeki şahsiyetlerin Garkınî nisbesini taşımaları ve bu durumun Dede Garkın ocağına mensup dedelerin elindeki siyadetnamelerde de tekrarlanması böyle bir tarikatın varlığını ortaya koymaktadır.
Dede Garkın, Anadolu’nun güneydoğusunda büyük bir nüfuz kazandı. Göksun, Hısnımansur, Malatya ve Mardin’de kendisine nispet edilen zaviyeler mevcuttur. Birkaç yerde ona nispet edilen kabirler bulunmakla birlikte Mardin Dedeköy’deki türbenin asıl mezarı olması kuvvetle muhtemeldir.
Dede Garkın’a ait makamlardan biri de Çumra’ya bağlı Karkın Mahallesi’nin Dedekırı mevkiindedir. Yörede, mahallenin adını bu türbede yattığına inanılan Dede Garkın’dan aldığı rivayet edilmektedir. Söylentilere göre her cuma gecesi buradaki mezardan bir ışık çıkar, köye doğru inermiş. Bunu gören çobanlar ışığa doğru koşarlar; fakat hiçbir zaman ışığa yaklaşamazlarmış. Zira onlar koştukça ışık kaçarmış. Dede Garkın’ın sağlığında yaktığı çıra şavkına ait kerametin ölümünden sonra da devamına inanılarak buraya murat ve adak mahalli olarak ziyaretçiler gelirmiş.