DEREBUCAK

Halk Kültürü

1- Düğün Adetleri

a) Düğün öncesi durum: Evlenme çağına gelmiş gençler, evlenmek istediklerini ya sözle ya da tavır ve davranışlarıyla açığa vurmaya çalışırlar. Genellikle akranı oldukları kardeşlerine, arkadaşlarına veya annelerine evlenme isteklerini belirtirler. Evlenme isteği ve talip olunan kişi, bu vasıtayla babaya kadar ulaştırılır. Baba da buna göre durumunu ayarlar. Evlenme çağına gelen gençlerden evlilikle ilgili herhangi bir talebin gelmediği durumlarda aile büyükleri devreye girerek gencin ne düşündüğünü öğrenmeye çalışırlar. Gençler düğünlerde sevdikleri kızı ilan etmek için sevdiği kızın başına al atar ya da düğünlerde sevdiği kız oyuna çıkınca silah atarak ilan-ı aşk eder. Bu durum bir nevi söz takmak gibidir. Geçmişte Derebucak’ta dışarıya kız vermek ya da dışarıdan kız almak pek hoş karşılanan bir durum değildi. Kızların yabancıya verilmesinin eleştirisi olarak maniler söylenmekte ve bu konudaki sitemleri düğünlerde türkü olarak dile getirilmektedir:

Kız anası, kız anası

Kızın gelin olmuş gider

Hani bunun öz anası

İçinde mumlar yanası

*

Ana kızın çok muyudu

Bu kız saña yük müyüdü

Kör olası emmin dayın

Hiç oğluñuz yok muyudu…

Derebucak ilçesinde kız kaçırarak evlenme, pek tercih edilen bir yöntem değildir. Ancak bazı durumlarda hoş görülür: 1- Kız ve oğlan birbirini sever ancak aile(ler) bu duruma karşı çıkarlarsa kaçma vuku bulur. 2- Kızın taliplisinin çok olması durumunda ailenin istediğini kız istemezse, kız taliplilerinden kendi beğendiğine kaçması şeklinde vuku bulur. Bu durumlarda genellikle aileler barıştırılarak düğün yapılmak suretiyle yuva kurulur.

b) Dünürcü yollama: Derebucak’ta evlilikler ister kız kaçırma yöntemiyle olsun, ister normal yollarla gerçekleşsin, her durumda önceden bir anlaşma gereklidir. Evlenecek genç evleneceği kızla konuşma imkânı bulursa konuşarak, konuşma imkânı bulamazsa aracılar vasıtasıyla iletişim kurar. Evlenecek genç, kızın gönlü varsa abla-anne vasıtasıyla kızın ailesine duyurur. Şayet kızla diyalog kurulamadıysa kızın ağzı aranarak talipliye gönlünün olup olmadığı araştırılır. Durum olumluysa hemen dünürcüler gönderilir. Kadınlar o günün akşamına erkek dünürcü geleceğini kız evine haber verir. Genellikle dünürcünün ilk günü cevap verilmez birkaç gün müsaade istenir. Dünürcülere yemek konulursa kızı vermeye eğilimli olduğunun işareti kabul edilir, eğer kızın verilmesi istenmiyorsa dünürcülerin ayakkabıları çevrilmez. Kız verildiyse damat adayının maddi durumuna göre -elli ikilik; yüz ikilik; on goca para; kırk zahran- bir çıkıya konularak iki dünürcüyle kız evine iletilir. Bu durum hısım akrabaya, komşulara duyurularak düğünün altyapısı hazırlanmış olur. Yakınlaşma gösterisi olarak zaman zaman kız evine “oturma”ya gidilir bu durum birazcık gelin adayını nazlama, erkek evine ısındırma olayıdır. Her “oturma”ya gidişte de geline çeşitli hediyeler götürülür.

c) Düğün Hazırlıkları: Düğün hazırlıkları için esvap denilen kumaşlar (üç şivli entari, kutnu vs.), bu işlerde mahir bir kadın tarafından biçilir. Düğün ekmeği eylemek için düğün odununa gidilir. Mahalleli gençler, hısım, akraba, eş, dost herkes el birliğiyle kağnılarla ya da eşeklerle dağa düğün odununa gider. Odunla ilk gelen kişiye hediyeler verilir. Beraberce kız ve oğlan taraflarına düğün ekmeği eylenir. Düğün yemeği için buğday ayıklanır, buğdayın bir kısmıyla düğün pilavı hazırlanırken bir kısmı da keşkek yapılmak için mahallenin gençleri tarafından kayadan mamul bir tür taş havanlarda “dövme” dövülür. Bu arada akraba ve eş-dost, yakınlık derecesine göre havlu, mendil vb. hediyelerden oluşan “okunuk” gönderilerek düğüne davet edilir.

ç) Düğün Merasimi: Düğünün birinci günü: Düğünün birinci gününe “yu(f)ka” denir. Kız evi oğlan evine çeşitli hediyelerle (damatlık, tuz, şeker, bulgur, nohut vs.) gider. Yuka gecesi gelin adayı damat evinde oynatılır ve gelin adayına paralar takılır.

Düğünün ikinci günü: Düğünün ikinci günü (kendirik) sabahında, kızın düğünde giyeceği kıyafetler, kızın yakınlarına hediyeler ve kesilen bir keçinin arka bacağı ile birlikte kız evine götürülür. Akşam namazından sonra (şimdilerde öğle namazından sonra) kız ve erkek evinde yemek verilir. Yemekler: -dönem dönem değişmekle beraber- keşkek, yahni (sulu et), fasulye (kabuklu böğürce), gabak, pancar, bulgur pilavı, hoşaftan (üzüm kompostosu) oluşmaktadır.

Düğünün üçüncü günü: Düğünün üçüncü gününe kına derler. Kına gecesi kız, arkadaşlarıyla bir arkadaşının evinde biraz eğlenir. Yatsı namazı sonrası kız, arkadaşlarıyla birlikte kız evine gider. Erkek evi de toplanarak kız evinde buluşulur. Kızın eline kına ile birlikte “gümüş arılık” temizlik alameti bırakılır. Kızı ağlatıncaya kadar okşarlar (mani düzmek):

Akşamınız hayır olsun gözeller hele gözeller

Şimdi yâre gına gezerler ey

Yarın öğlen seni gelin düzeller

Hanım ederler al gına eline vurmaya geldik ey

Vurmaya geldim vurmaya geldim

Ben babandan seni almaya geldim

Kına gecesi kızın bütün yakınları kına yakınır ve sabaha kadar kına evini beklerler. Sabaha doğru erkek tarafı düğün için kesilen keçinin ciğerinden yapılan ciğerli pilavla kız evinde kına bekleyenleri doyurur. Getirdikleri kına ile orada yatan gençlerin hepsinin kına yakmasını sağlar ve sabaha kadar düğün ederler.

Derebucak’ın geleneksel düğünlerinde def ve tahta kaşık, düğün oyunlarının temel unsurlarıdır.

Düğünlerde oynanan oyunlar erkek ve kadın oyunu diye ikiye ayrılır. Kadın oyunları; kaşıklı oyun, kaşıksız oyun veya içerdiği figürlere göre farklılıklar arz eder.

Düğünlerde çalgıcı (Apdal) getirildiyse köy seyirlik oyunlarından Arap ve deve oyunu köyün gençleri tarafından icra edilir.

Düğünün dördüncü günü: Gelin alınacak olan gündür. Kızın (muşamba) çeyizleri erkek evine götürülür. Bu esnada çeyiz sandığı için bayraktardan para istenir ve pazarlık sonucu belirlenen bir bedel karşılığı kızın çeyiz sandığı kız evinden alınır. İkindi namazı sonrası damat evinde damat düzerler (duayla damadın koluna al kolluk bağlanıp, damada harçlık verilen süreç). Gelin başı kuş tüylerinden vs. süslenir. Geline “ak göynek”, onun üstüne “gutnu” onun da üstüne “gaftan” giydirilir. Gelin allanıp pullanarak ata bindirilir. Bu esnada “dünürşüler” (gelin almaya giden kadınlar) etrafında olur. Gelin damat evine geldiğinde şerbet, lokum, bisküvi dağıtılır. Gelin eve girerken nohut, buğday vs. saçarlar. Gelin eve çıkarken eline su dolu ibrik verirler, gelin ibrikteki suyu merdivene dökerek yukarı çıkar. Yukarı çıktığında gelinin eline hayvanî yağ verilir, gelin de o yağı evin giriş kapısının üstüne yapıştırır. Gelin eve girince “gelin okşama” denilen manili, türkülü bir tür ayin gerçekleştirilir:

Atladım çıktım eşiği

Sofrada kaldı kaşığı

Gelin evler yakışığı

Bacım evler yakışığı

Gelin hoş geldin hoş geldin

Asker ağama celep ağama hoş gelen gelin

Gelinin kucağına bir erkek çocuk verilerek ilk çocuğunun erkek olması dilenir.

Damat “mahrama” giyer ve yüksekçe bir noktadan silah atar. Damat yatsı namazına kadar arkadaşlarıyla sağdıcın evinde eğlendikten sonra vakti gelince namaz için camiye gidilir. Namaz esnasında damat adayı ve ayakkabıları sağdıç tarafından korunur. Namazdan sonra cami cemaati güvey katma merasimine davet edilir. Dualar eşliğinde damat gerdek odasına katılır. Bu esnada sağdıç, damadın sırtına vurmak isteyenlere engel olmaya çalışır.

Gelin sabahı: Gelin sabahı, gelin –duruma göre- görümcesi ve eltisiyle el öpmeye gider. Gelin tarafından eli öpülen büyükler de geline hediyeler verir. Gelin tekrar süslenerek, öğleden ikindiye kadar yine düğün edilip eğlenilir. İkindi vakti düğün sona erer.

Derebucak düğünlerinde “bayraktar” erkek evi tarafından belirlenen düğünün organizasyonunu yapan sözü dinlenen evli bir kişidir. Sağdıç, damadın bekâr arkadaşlarından damat tarafından seçilen, damat ve eşyalarına göz kulak olan kişidir.

2. Halk İnanışları

Aydaş: Bir çocuk, oldukça zayıflayıp sürekli ağlıyorsa ve kafasında yarıklar olmuşsa onun aydaş olduğuna inanılır. Aydaşlığın en önemli sebebi çocuğun kırkının karışmasıdır. Aydaşlığın teşhisini de genellikle ebeler yapar. Aydaşlık insan ve hayvan kaynaklı olarak iki çeşittir.

1. İnsan Kaynaklı Aydaşlıklar: Bu tür aydaşlığın sebebi, çocuğun doğumunda ya bir başka çocukla ya da bir ölüyle kırkının karışmasıdır. Çocuğun aydaşlığına kırkının karıştığı bir başka çocuğun sebep olduğu teşhisi konmuşsa; aydaş çocuğun ebeveyni çocuğunu sırtına alarak kırkı karışmış olan o sağlıklı çocuğun evini niyetini bozup tam olarak dolanmasıyla yapılır. Kırkı karışık çocuklardan biri oğlan, diğeri kız olursa aydaşın daha iyi tutacağına inanılır.

Bu uygulamayla çocuk iyileşmezse, bu sefer çocuğun doğumunun bir ölüyle kırkının karışıp karışmadığı araştırılır. Çünkü çocuğun kırkı içinde ölen kişinin çocuğu da yanında götüreceğine inanılır.

2. Hayvan Kaynaklı Aydaş (Yılan Aydaşı): Derebucak’ta hayvanların da aydaş yaptığına inanılmaktadır. Özellikle yılan aydaşının çok tehlikeli olduğuna inanılır. Yeni doğum yapan bir kadın, kırkı çıkmadan dağa gittiğinde çocuğunun oralarda yılanlar tarafından etrafının tam olarak dönülmesiyle aydaş olduğuna inanılır.

Aydaşlık Tedavileri: Birbirine kırkı karışan çocuklar değiştirilerek emzirilir. Yanı sıra annelerinin gümüş arılıkları (eskiden kadınların başlıklarındaki gümüş paralara verilen isim) veya ekmek değiştirilirdi. Kırkının karıştığına inanılan çocuğun tarafı böyle bir uygulamaya yanaşmadığı takdirde üç yol ayrımında aydaş aşı pişirme uygulaması yapılırdı. Aydaşlığa önlem için de kırklı çocuklar birbirlerine yaklaştırılmazdı.

Aydaşlığa kimin sebep olduğu bilinmediği takdirde çocuk mezarlık etrafında dolandırılır ve mezarlıktaki gövdesi delik olan ardıç ağacından çocuk üç defa geçirilerek oraya arılık atılırdı. Mezarlıkta bulunan başka bir ağaca çocuğun bezinden bir parça yırtılarak asılırdı. Bu işleme başlamadan önce evden çıkmadan niyet alınır, hiç kimse ile konuşmadan ve hiç arkaya bakmadan bu uygulama tamamlanırdı. Aynı durumun bir başka tedavi uygulaması da her tarafı siyah bir kedi genişçe bir leğene konularak üzerine kalbur kapatılır; çocuk, kalburun üzerinde kan bağı olmayan biri tarafından yıkanır; çocuğun yıkandığı su insan ayağının değmeyeceği bir meyve ağacının dibine dökülürdü.

Çocuğun bir ölüyle kırkının karıştığına karar verildiğinde de o ölen kişinin evine niyet alınıp gidilir; evinden ekmek yenir, su içilirdi. Sonra ölünün mezarına gidilerek mezarından alınan toprak hasta çocuğun beşiğine konurdu. Böylelikle çocuğun iyileşeceğine inanılırdı.

Aydaş çocuklar ayrıca aydaş ocağına götürülür. Tedavi yapılacak odanın ortasına sacayağı üzerine kalbur konur. Kalburun içine büyükçe ve yayvan bir kap oturtulur. Kabın içine bir parça ekmek, bir bakır bardak su, ateşi sönmüş üç kor parçası, bir soğan kabuğu, hastanın ayakkabısının sağ teki konur ve hasta çocuk -bunların yanına- kabın içine oturtulur. Ebe ve yardımcısı (Ebenin yardımcısı, çocukla kan bağı olan biriyse beline -kuşağının arasına- bir demir parçası sokar) çocuğun etrafına oturur. Ebenin yardımcısı ile ebe arasında şu konuşma geçer:

Yardımcı: (Çocuğun etrafında dolanarak) Selamünaleyküm, ne pişirirsin?

Ebe: (Çocuğun yanı başında oturur) Aleykümselâm, aydaş pişiririm.

Yardımcı: Neden pişirirsin?

Ebe: Etine dolsun, dili dursun, çocuğun demirtaş gibi kalsın, uykuya kansın, diye pişiririm.

Bu uygulama bir seansta üç kez olmak üzere üç gün tekrar edilir. Uygulama sonlarında ebe çocuğa okur, üfler ve su içirir.

Aydaş pişirilen çocuk evin yukarı kapısından alınır, evin aşağı kapısından salınır. Ebeye her uygulama sonunda arılık verilir.

Yılan aydaşı olduğuna inanılan çocuk için bir leğene konulan yılanın üzerine kalbur kapatıldıktan sonra yukarıdaki kara kedi uygulaması yapılır. Çocuğun yıkandığı su insan ayağının değmeyeceği bir meyve ağacının dibine dökülür; üzerinde çocuk yıkanan yılan da insan ayağının değmediği bir yere bırakılırdı. Yılanı bırakanlar yılanı takip ederdi. Şayet yılan ölürse çocuğun kurtulacağına inanılırdı.

 

BEKİR DİREKCİ

BİBLİYOGRAFYA

  • Direkci, 2000